Yemen’de İran darbesi: Türkiye ile çok ilgisi var!..

İbrahim KARAGÜL

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Afrika ziyaretine başladığı gün Yemen’de tam anlamıyla bir İran darbesi yaşandı. İran’ın desteklediği Şii Ensarullah Hareketi (Husiler) Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı ele geçirdi, başkent dahil ülkenin kritik şehirlerini kontrol altına aldı.

Erdoğan, Etiyopya, Somali ve Cibuti’yi ziyaret ediyor. Haritaya dikkatli bakarsanız, Yemen’in tam da ziyaret programında yer alan ülkelerin karşısında yer aldığını görürsünüz.

Yemen’deki kavganın sebebi nedir, Türkiye Yemen’in tam karşısında bulunan Somali’ye neden bu kadar önem veriyor, Cibuti’de neden Batılı ortak donanma yer alır? Lübnan’daki kavga ile Yemen’deki kavga arasında nasıl bir bağlantı vardır?

Osmanlı kadar bile bölgeyi okuyamadık

Harita okumayı bilmeyen bir toplumuz. Jeopolitik konusunda ise, Osmanlı’dan fersah fersah geride olan bir ülkeyiz, devletiz. Osmanlı’nın bütün cephelerde kaybederken neden Yemen ve birkaç bölgede olağanüstü direnç gösterdiği bugün bile tam olarak anlaşılabilmiş değil.

O dönemin kurmaylarının, istihbaratçılarının stratejik değerlendirmelerine, analizlerine baktığınızda bugün onlara göre ne kadar sığ kaldığımızı göreceksiniz. Çöküş halindeki bir devletin öngörüsü, dünyayı okuma biçimi bile bugünün Türkiye’sinin çok ilerisindeydi.

Sırası gelmişken söyleyeyim; bugün işte o vizyonu yakalamaya çalışan, yüz yıl sonra ilk kez jeopolitik hesaplarını öne çıkaran bir Türkiye ortaya çıktığı için dışarıdan ve içeriden bu kadar saldırı altındayız.

Konuya dönelim..

İran Kızıldeniz kenarına yerleşti

Yıllardır Yemen yönetimi ve Suudi Arabistan’la savaşan Husiler, İran için, Hizbullah’ın Lübnan’da üstlendiği rolü Yemen’de oynuyor. Ülkenin ağırlıklı olarak kuzeyinde yer alan ve nüfusun üçte birini oluşturan Husiler doğrudan İran tarafından destekleniyor. Son gelişmeyle İran, Hint Okyanusu ve Kızıldeniz kenarında çok ciddi bir stratejik zafer kazanmış oldu.

Suudi yönetimi Mısır’da İhvan’ı ezerken, bütün bölgede İhvan’ı devre dışı bırakmaya çalışırken İran nüfuzuna yenildi. Artık sınırlarının öte tarafından bir İran ileri karakolu ile uğraşmak zorunda kalacak. Dahası, bu gelişme, S. Arabistan’ın petrol zengini doğu bölgelerinde yaşayan Şii nüfusu da ciddi biçimde cesaretlendirecek.

Bu hamleyle İran için şöyle bir Ortadoğu haritası oluştu. Bağdat’ı İran kontrol ediyor. Suriye yönetimi ayakta kalan haliyle tamamen İran kontrolünde. Öyle ki Beşşar Esed’in ordusunu bile İranlı komutanlar yönetiyor. Hizbullah üzerinden Lübnan’daki en güçlü ülke yine İran. Tahran, başı ne zaman sıkışsa Hizbullah’ı İsrail’in üzerine sürer ve krizi sınırlarının çok ötesine iteler. Lübnan gibi şimdi Yemen de İran’ın ileri karakolu daha doğrusu kalkanı oldu.

Sığınakları hazırlayın!

Bunlar olurken Suriye’nin, bir kısmı İsrail işgali altında bulunan, Golan bölgesinde bir devriye aracına İsrail saldırısı gerçekleşti. İran Devrim Muhafızları komutanlarından General Muhammed Daadi öldürüldü.  Saldırıda babası da İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın komutanlarından Cihad Mugniye ile birlikte beş Hizbullah mensubu daha hayatını kaybetti. Hasan Nasrallah’ın bu saldırıdan sonra İsrail’e yaptığı uyarı dikkat çekiciydi: “Sığınaklarınızı hazırlayın!”

Gariptir, bölgedeki Nusra Cephesi söz konusu generali İsrail’in değil kendilerinin öldürdüğünü iddia eden bir açıklama yayınladı. IŞİD gibi, Nusra’nın da S. Arabistan’ın bölgesel hesaplarıyla örtüştüğünü söylememize gerek bile yok. Paris saldırılarını üstlendiği söylenen Yemen el Kaidesi de öyle.. Husiler, Yemen yönetimini el Kaide’ye destek vermekle, onu kendilerine karşı silahlandırmakla suçladıklarını unutmayalım.

İran-Arap savaşı Şii-Sünni  savaşına dönüştürüldü..

Hizbullah İsrail’i uyardı ama İran Yemen’den vurdu. Hamaney’in danışmanı Ali Ekber Velayeti’nin; “Hizbullah’ın Lübnan’da üstlendiği rolü Ensarullah’ın (Husiler) Yemen’de üstlenmesini umut ediyorum” sözlerini de bir yerlere not edin. İşler ciddi biçimde karıştı. Müthiş bir satranç izliyoruz. Hem Lübnan’da çatışma çıkabilir hem de Yemen yeni bir savaşa sahne olabilir.

İki türlü güç mücadelesi izliyoruz. Bu iki mücadele de Ortadoğu’da haritaları değiştirecek ölçüde izler bırakıyor. Biri, S. Arabistan-İran güç mücadelesi diğeri de bu mücadelenin de üstünde uluslararası düzeyde bölgesel paylaşım mücadelesi.

Şahsen 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana işlerin böyle yürüdüğünü görüyorum. O savaş dahil, bugüne kadar yaşanan bütün işgaller ve iç savaşlar aslında temeli itibariyle bir Arap-İran savaşıydı. Son dönemlerde bu müthiş kapışma etnik değil mezhep üzerinden yürütülür oldu. Arap-İran savaşı Şii-Sünni savaşına dönüştürüldü.

Ne gariptir ki bu savaş büyük oranda örgütler üzerinden yürütülüyor, kitlesel kıyımlara yol açıyor, korkunç bir bilanço ortaya çıkıyor.

İhvan’ı tasfiye et, şiddeti öne çıkar, işler yürüsün!

Rusya’nın Şam yönetimini desteklemesi veya Rusya-İran stratejik ortaklığı gibi bölge genelinde bir tür uluslararası güç mücadelesi de yaşanıyor. Şimdi Cibuti’nin neden Batılı donanmaların ortak deniz üssüne dönüştüğünü düşünün. Süveyş Kanalı’nı da içeren ve dünyanın enerji sevkiyatının ağırlıklı bir bölümünün geçişine imkan veren Kızıldeniz etrafında neden her ülkenin bir ileri karakol oluşturmaya çalıştığını da düşünün.

Bunlarla beraber Mısır’da demokrasinin neden askıya alındığını, İhvan’ın neden tasfiye edildiğini, darbe yönetimi ile enerji koridoru arasındaki ilişkinin ne olduğunu, İsrail ve S. Arabistan’ın neden darbeye destek verdiğini, bütün bölgede İhvan gibi ılımlı demokratik yapıların tasfiye edilip IŞİD gibi yapıların neden öne çıkarıldığını da düşünün.

İç içe geçmiş bu savaş büyük oranda otoriter rejimler ve örgütler üzerinden yürütülüyor. Harita bu şekilde oluşturuluyor. Bizlere de bu güç mücadelesini izlemek düşüyor. Bu savaşta S. Arabistan ne kadar körse İran da o kadar kötü niyetli.

Somali Yemen’in tam karşısında!

Peki Yemen’deki gelişmenin Erdoğan’ın ziyareti ile ne ilişkisi var?

Türkiye yıllardır Somali’ye yoğun destek veriyor. Bir devlet politikası olarak bölgede var olmaya çalışıyor. İnsani gerekçeler öne çıksa da bu Türkiye için jeopolitik bir atılımdır. Bütün Doğu Afrika’da olduğu gibi, Kızıldeniz kenarında hem de bu enerji koridorunun okyanusa açıldığı yerde tutunmaya çalışan bir Türkiye var.

İşte Türkiye’nin tutunmaya çalıştığı bölgenin tam karşısında yer alıyor Yemen. İran nasıl jeopolitik hesap yapıyorsa Türkiye’nin bölgede bulunuşunu da öyle değerlendirmek lazım. Yemen’deki İran darbesinin tam da Erdoğan’ın ziyareti sırasında gerçekleşmesini siz yine de bir rastlantı olarak niteleyin!

İşte Türkiye böyle şeyler düşünmeye başladığı için Gezi ve 17 Aralık’la Batı’dan, Kobani terörü Türkiye’ye ihraç edilerek Doğu'dan darbe yiyor. Gezi’de ne kadar Alman varsa, Kobani olaylarında da o kadar İran var. 17 Aralık müdahalesinin arkasında kimler olduğunu zaten biliyorsunuz.

İki ülkenin birinde savaş çıkar..

Son olarak şunu ekleyeyim? Yemen ve Lübnan hattında önümüzdeki günlerde olağanüstü gelişmeler olabilir. Yemen’deki durum sadece bir darbe ile sınırlı kalmayabilir, ülkelerin karıştığı bir savaşa dönüşebilir. Golan-Suriye-Lübnan hattında ise Hizbullah-İsrail arasında bir tür hedef saptırma çatışması başlayabilir.

Bekleyip, görelim...

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.