Yükselen dünya düzeni ile Batılı dünya düzeni çatışıyor.

İbrahim KARAGÜL

21. yüzyılın en keskin hesaplaşması, dünyanın büyük değişimine yatırım yapan ve dünyayı yeniden kurmak isteyenlerle var olan küresel statükoyu korumak, Batılı yerleşik sistemi ayakta tutmak isteyenler arasında olacak.

21. yüzyılın şeklini, güç haritasını, siyasi ve ekonomik sistemini, refah düzenini, “yükselen güçler”le “yorgun ülkeler” arasındaki güç mücadelesi belirleyecek.

21. yüzyıl, “yeni dünya düzeni” ile “Batılı dünya düzeni” arasındaki çatışmalarla, güç kaymaları ile, dünyanın tamamına yayılan derin sarsıntılarla geçecek.

Yüzlerce yıl sonra çok büyük meydan okuma. Batılı dünya düzeni bitti.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan, Soğuk Savaş’tan çok daha güçlü bir değişim dalgası bu. Üç büyük hesaplaşma da Batılı dünyanın zaferiyle sonuçlandı. Hatta Batılı küresel sistemi çok daha sağlamlaştırdı.

Ama bu seferki; “Coğrafi Keşifler” ve dünya haritasının yeniden çizilmesinden, “Avrupa sömürgeciliği”nin başlamasından, ABD’nin küresel hegemonyasından sonra, belki yüzlerce yıl tanık olmadığımız ölçekte oluyor.

İmparatorluk geleneğine sahip olanlar, Batı’nın baskı altında tuttuğu medeniyet ve kimlikler, Doğu’nun kadim milletleri ve kültürleri ve 21. yüzyıl güç kaymasının oluşturduğu boşluktan filizlenen güçler, çok güçlü tezlerle, yeniliklerle, eski iddialar ve yeni cümlelerle dönüyor.

Sadece Avrupa ve ABD hükümranlığına değil; onların yerleşik düzenine, dünya algısına, güç düzenine, siyasi dili ve felsefesine, coğrafya tanımlarına, teknoloji ve savunma felsefesine, güvenlik teorilerine, savunma konseptlerine, ekonomi/finans sistemine, jeopolitik teorilerine çok büyük bir meydan okuma var.

Batı’nın ezdiği milletler, talan ettiği ülkeler, tarih dışına ittiği kimlikler diriliyor.

Batı’nın ezdiği, yok ettiği, tarih dışına ittiği, bilincini unutturduğu bütün güçler, medeniyet ve kimlikler diriliyor.

Batı’nın işgal ettiği, sömürüp talan ettiği, zihinlerini felç ettiği, mecalsiz bıraktığı milletler uyanıyor.

Batı’nın kitlesel katliamlara maruz bıraktığı, soykırıma uğrattığı hatta yok ettiğini sandığı milletlerden geri kalanlar ayağa kalkıyor.

Batı’nın kaynaklarını talan ettiği, zenginliklerine el koyduğu, kanlarını iliklerine kadar emdiği ülkeler, milletler, toplumlar kendine geliyor.

Yüzlerce yıl dünyayı kasıp kavuran açgözlülüğe duyulan nefretin gücü.

21. yüzyıla dönük projeleri çöktü.

Bu; kuru bir meydan okuma değil. Kaynaklarıyla, ekonomisiyle, finansıyla, teknolojisiyle, medeniyet kimlikleriyle, insan gücüyle, bilgi ve donanımla, jeopolitik iddialarla, Batılı dünya düzeninin yüzlerce yıldır dünyayı kasıp kavuran açgözlülüğe duyulan nefretle donanmış, kuşanmış bir tarihi/ siyasi dönüştür.

1990’lardan beri devam eden, artık son aşamaya gelen tersine tarih akışı, pandemi sonrası jeopolitik hareketliliklerle çok daha açık, belirgin ve keskin hale gelecek.

Soğuk Savaş’tan hemen sonra ABD’nin “Yeni Amerikan Yüzyılı” projesi gibi, yeniden Batı merkezli dünya inşa etmeye dönük bütün projeler çöktü. Evet, ülkeler işgal ettiler ama etki alanları daraldı, nüfuzları geriledi, bu işgaller çöküş sürecini daha da hızlandırdı.

Batı, son kaleleri de kaybediyor. Asya’yı, Afrika’yı, Ortadoğu’yu bir daha asla işgal edemeyecek.

Afrika üzerindeki çatışmalara, Asya üzerindeki yeni ticaret yollarına, Asya’nın kendi içindeki ekonomik ve siyasi ortaklıklara, Endonezya’dan Fas’a uzanan ve yeryüzünün ana eksenini oluşturan Müslüman Orta Kuşak üzerindeki siyasi uyanışa ve devletlerin yeni pozisyon alışlarına bakınca, bu fırtınanın geri dönülmez hale geldiği açıktır.

Batı; Atlantikçi güç ittifakı; Asya’yı, Afrika’yı, Ortadoğu’yu bir daha işgal edemez. Böyle bir gelecek bir daha asla kurulamayacak. ABD ve Avrupa, bütün bu alanlarda son kalelerini de kaybediyor.

Afrika’da Fransız, Güney Asya’da İngiliz, Ortadoğu ve dünyanın büyük bölümünde ABD nüfuz alanları daralıyor, etkinlikleri kırılıyor.

“Sabırlı milletler”in tarihe dönüşü bu. ‘Yükselen dünya’, ‘yorgun’ olan onlar.

Kibirleri ve sınırsız açgözlülükleri ile, yeryüzünün güç ve zenginliğini paylaşmayı reddeden bencillikleriyle, başka medeniyet ve kimliklere yönelik soykırımcı düşünce ve eylemleriyle, doymak bilmeyen talan ve yağmacılıklarıyla dünyayı böyle bir hesaplaşmaya sürüklediler.

Şimdi “sabırlı milletlerin tarihe dönüş zamanı” ve bu gerçekleşiyor. Şimdi dünyanın geri kalanı yükselirken “yorgun” olan ve gerileme dönemine giren onlar. İnsanlığın ezici çoğunluğunun zihinlerinde Batı algısı ve inancı değişti. En büyük kayıp, belki de kendilerini vuracak en güçlü silah da bu oldu.

“İslâm kendi içinde çatışacak” diyenler, “Batı kendi içinde çatışacak” diyecekler.

Önümüzdeki yıllarda, Batı’nın kendi içinde de güç kavgaları göreceğiz. Yerleşik düzenle, dünyanın değişimine yelken açanların kavgalarını izleyeceğiz. Son seçimde ABD’de gördük. Fransa’da görüyoruz. Avrupa’nın hemen bütün ülkelerinde iç tartışmaların işaretlerini görüyoruz.

İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturdukları bütün çatı yapılar dökülüyor. İngiltere’nin ayrılması ile AB içinde bunları görüyoruz. “İslâm kendi içinde çatışacak” tezleri üretenlerin; “Batı kendi içinde çatışacak” tezleri için cümle kurma zamanı gelmiş gibi görünüyor.

Türkiye bayrak ülkedir. İçeriden ve dışarıdan Türkiye’yi vuruyorlar. Çünkü iddialarıyla döndü.

Türkiye, küresel ölçekte güç kaymasının, uyanışın, iddia ve tezlerin bayrak ülkelerinden biridir. İmparatorluklar aklı ile, coğrafya aklı ile, yüzyıllara dayanan güç ve dünya algılaması ile 21. yüzyıl dünyasına büyük iddialarla dönmüştür.

Bu dönüşü durdurmak için çok şey denediler. Terör, darbe, doğrudan saldırı, liderlere suikast girişimi, kadroların tasfiyesi, ekonomik olarak çökertme, dışarıdan çevreleme, içeriden kuşatma, sınırlarında cepheler inşa etme gibi her yolu denediler.

Dünya yeniden kurulurken merkeze yerleşmek isteyenlerle Batılı dünya düzenini sürdürmek isteyenler arasındaki en şiddetli kavga Türkiye’de. Üstelik ABD ve Avrupa bütünüyle bu kavganın içinde. Batı ekseninde bir ülke isteyenlerle birlikte Türkiye’yi vuruyor.

ABD ve Avrupa durduramadı. Siz de durduramayacaksınız.

Her ülkede muhalefet yeniyi, değişimi savunur. Bizde tam tersi. İktidar yeniliği, dünyadaki değişimi savunuyor, ona göre Türkiye’yi hazırlıyor. Artık tek bir cephe haline getirilen muhalefet ise, ülkeyi yeniden 20. yüzyıl kuyusuna sürüklemeye çalışıyor.

Ama ABD ve Avrupa bile buna direnemezken içerideki cephenin Türkiye’yi durdurması mümkün değil. Onlar tarihi ve geleceği ıskalıyorlar.

İster hatırla ister hatırlama, geçmiş sana ulaşmanın yolunu bulur. Bizi buldu. Buradan devam ediyoruz. Artık kim hangi ‘yabancı’ cepheye savrulursa savrulsun.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.