Beynimi zonklatan cevapsız sorular!
Birkaç gündür beynim zonkluyor... Ne yalan söyleyeyim, beynimi kemiren sorulara cevap aramaktan fena halde yoruldum... Boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor!.. Neden, niye, nasıl diye soruyorum ama, bir türlü cevap bulamıyorum...
Ne yapsam acaba; hiç soru sormasam, dolayısıyla cevap da aramasam rahatlar mıyım?.. Burası Türkiye!.. Böyle gelmiş, böyle gider deyip, beyin konforumu hiç bozmasam, iyi bir vatandaş olur muyum?.. Kafamı sorularla hiç bozmayıp; Yüksek dağlara karlar yağar üşünür, büyüklerimiz bizden iyi düşünür desem, beynimi zonklatan sorulardan kurtulur muyum acaba?.. Ama, hayır!.. Ne yaptıysam, sorulardan kurtulamadım... Beynimin içindeki bir nokta, baskı yapıp, Sor diyor, Sor ve rahatla!
CHPNİN ALINTI VE ÇALINTILARI!
Ben de, soruyorum işte:
CHPnin sadece seçim şarkısı mı çalıntı?.. CHPnin kendine ait nesi var ki, sadece şarkısı çalıntı olsun?
Olayı biliyorsunuz...
CHPnin İstanbuldaki seçim çalışmalarında kullanacağı şarkının bestesinin çalıntı olduğu iddia ediliyormuş!.. Onur Akının bestelediği iddia edilen ve Kılıçdaroğlu adını taşıyan şarkının bestesinin, Ahmet Kayanın Kadınlar isimli şarkısıyla aynı olduğu ifade edilmiş!..
Gördünüz ya; CHPnin seçim şarkısı da çalıntı imiş!.. İyi ama, çalıntı olan sadece seçim şarkısı değil ki!..
CHPnin her şeyi araklama!..
Çarşaflı hanımlara rozet olayını ele alın!..
Ya da Her mahalleye Kuran kursu vaadini!.. Sorarım size, bunlar birer CHP projesi midir yoksa dindar seçmeni araklama girişimi mi?..
Her iki açılım eğer birer CHP projesi olsaydı, 367 Sabih herhalde ortaya çıkıp; Bu hatayı tarih affetmeyecek demezdi!.. Ya da, Vural Savaş, bu açılımlar için Tam bir vatan hainliği ifadesini kullanmazdı!..
Tepkiler o kadar çok ki, hangi birisini sayayım...
Meselâ İlhan Selçuka göre, CHP yöneticileri ne yapacaklarını şaşırmış durumda!..
Hıncal Uluça göre ise;
Böyle bir CHPye oy vermek, vatana ihanettir!..
Ya, Bedri Baykama ne demeli?..
Bana göre, Kemal Kılıçdaroğlundan çook çok önce çamuru keşfeden ve çamur dolu leğende kadınları güreştiren Bedri Baykam da diyor ki; Her mahalleye Kuran kursu açmak neyinize?.. AKPnin sahasında top koşturmak yerine, her mahallede disko veya barlar açsanıza!.. Hatta, daha radikal bir çıkış yapıp, modern genelevler vaat etsenize!
İşte bunları okuyunca, sormadan edemiyorum: CHPnin sadece seçim şarkısı mı çalıntı?.. Ya da, bunların hangisi CHPli?..
Açılımları destekleyen ve AK Partiden oy çalmayı uman Deniz Baykal mı, yoksa Baykalı yerden yere vuranlar mı?..
CHP, DİNSİZ BİR PARTİ Mİ?
Sorarım size; siz olsanız bu sorularla meşgul olmaz mısınız?..
Öyle ya; bu sorulara cevap bulmalıyım ki, kime oy vereceğime karar verebilmeliyim?..
Dolayısıyla sormalıyım;
Baykal mı dışa açılmak istiyor, yoksa CHPye yön verenler mi içe kapanmak istiyor?
Samimi olan kim?..
Tam, bu soruya cevap bulmak için kafa yoruyordum ki; bu defa da CHP Milletvekili Nur Serterin sözleri düştü gündeme...
O Nur Serter ki;
Ergenekon Terör Örgütü sanığı Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlunun Rektör Yardımcısı olduğu günlerde; ikna odaları kurdurmuştu!..
Bu ikna odalarında, İ.Üyü kazanan başörtülü kız öğrenciler, adeta sorgu odasına alınıyor ve İslâmın emri olan başörtüsünü çıkartmaları ve okula başı açık gelmeleri konusunda ikna(!) ediliyorlardı...
İstersen ikna olma!!!
O günlerde, İslâmın emrini yasaklatmak için yoğun çaba gösteren işbu Nur Serter, şimdi kalkmış, Başbakan Tayyip Erdoğanı suçluyor;
CHP, yıllarca dinsiz bir parti olarak benimsetilmeye çalışıldı!.. CHPnin, dinsiz bir parti gibi gösterilmesinde, Başbakan Tayyip Erdoğanın da büyük payı var!
Hani, derler ya;
Lâf söyledi, balkabağı!
Nur Serterinki de, tam bu türden bir lâf işte...
Hanımefendi; seçim meydanlarında kürsüye çıkan ve kendisinden Allahtan, peygamberden bahsetmesi istenen İsmet İnönünün, sadece Allahaısmarladık dediğini bilmiyor veya unutmuş olabilir... Ama, İslâmın emri olan başörtüsünü çıkarttırmak için ikna odalarını kendisinin kurdurduğunu unuttu mu acaba?..
Şunu demeye çalışıyorum:
CHPnin dinsiz bir parti gibi gösterilmesinde, Erdoğana hiç ihtiyaç yok ki!..
Bunun için kendileri yeter!..
Allah... Peygamber dememekte ısrar eden İsmet İnönü yeter!.. Kâbe Arabın olsun, bize Çankaya yeter diyen Kemalettin Kamular yeter!..
İkna odaları yeter, Kuran kursu yerine, disko, bar ve genelev isteyen Bedri Baykamlar yeter!..
Bütün bunlar ortada dururken, CHPyi dinsiz parti gibi göstermek için başkalarına ihtiyaç var mı acaba?!?..
MUKADDES HANIMIN TELEFON KONUŞMASI
Diyordum kiii!.. Mukaddes Hanımın sözlerine takıldı kafam...
Malûm, konuşmaları internete düşen Emekli Org. Şener Eruygurun eşi Mukaddes Hanım, Albay Nusret Demircan ile görüşmesinde demiş ki;
Şimdi bu Zekeriya Öz 13. Mahkemede, itirazlarımızı bunlar kapıyor. 12. ve 14. Mahkemeler bizdenmiş. Ankara Barosu, İstanbul Barosu ve İzmir Barosu Hazırız biz dediler... Teşekkür ettik herkese. Ama biri ceza profesörü, anayasa profesörü, birisi ceza profesörü...
Demiş demesine de, bunlar delil sayılır mı acaba?..
Öyle ya;
Yargıtay 8. Ceza Dairesi karar vermişti hani...
Çoğunlukla aldığı kararda demişti ki;
İçeriği maddi bulgularla desteklenemeyen telefon görüşmelerine dayalı iletişim kayıtları dışında cezalandırılmalarına yeter, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, sanıkların üzerlerinde ve evlerinde yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı gözetilmeden atılı suçtan beraatları yerine, ceza tayin edilmesi bozmayı gerektirir!
Peki, ne demektir bu kararın Türkçesi;
Geçenlerde, Ali İhsan Karahasanoğlu yazmıştı:
Dinleme yasal izinle bile yapılsa, dinlemeden tespit edilen konuşmalar, suçun işlendiğini ne kadar ayan beyan ortaya koyarsa koysun, telefon konuşmaları, tek başına mahkûmiyet için yeterli değilmiş!
Mesela şöyle bir konuşma yasal dinlemeye takılsa; Koçum benim. Binle beni.. Köşedeki bakkal var ya. Git oraya. Silahı daya adamın kafasına, kasada ne varsa al getir denildiği tespit edilse... O bakkal gerçekten de, o konuşmadan sonra soyulmuş olsa..
Eğer emri veren kişinin üzerinde, bakkaldan alınan paralar çıkmazsa, yapılacak bir şey yok..
Verilecek karar beraat olmalı imiş!
Veya bir başka örnek, adam telefonda konuştuğu kişiye Silahları al, Mehmet emmiye götür. Ondan iki teklik alacaksın. Akşama döndüğünde bana getir dese, eğer yapılan aramalarda o iki teklik ilgili kişinin üzerinde çıkmazsa, tabancalar Mehmet emmide bulunamazsa, verilecek karar beraat olmalı imiş!
Yargıtay böyle diyor..
BİLİNCİ KAYIP... AMA, MAAŞI VAR!
Peki, işbu Yargıtay Mukaddes Hanımın konuşmalarına ne diyecek?..
Albay Nusret Demircanla aralarında geçen telefon görüşmesini delil sayacak mı, saymayacak mı?..
Öyle ya, kadıncağız diyor ki;
Kocama yapılan zulüm karşısında oturup bekleyecek değildim ya... Onun düşürüldüğü duruma isyan ediyorum... Bu kapsamda kızgınlığımı gündeme getirmiş olabilirim...
Eşim, okuma-yazma başta olmak üzere, bütün yeteneğini kaybetti!..
Bazı olayları hatırlamıyor!..
Televizyon izleyemiyor!..
İşte bu yüzden; kocama yapılanlardan dolayı duyduğum kızgınlık ve öfkeyi bazen sesli de söylüyorum!
Kocasını seven bir kadının bunları söylemesini gayet normal ve hatta takdirle karşılıyorum...
Yalnız, sormadan edemiyorum:
Bu derece hasta birine, yani beyninin üstüne düşen (!) birine, niye hiçbir kan testi uygulanmadı?..
Niye bir beyin tomografisi çekilmedi?..
Bir rapor olsun, niye yazılmadı?..
Ni diyor Mukaddes Hanım;
Nefes aldığına bile şükrediyoruz... Ne okuması var, ne yazması!.. Birçok yeteneğini kaybetti!.. Bazı olayları hatırlamıyor!..
İyi, hoş da;
Bu durumdaki bir hastaya, vasi tayin edilmesi gerekmez mi?.. Vasi tayin edilmeli ki, maaşını rahatlıkla aldırabilsin!..
Ama, o da ne?!?..
Okuması-yazması olmayan!.. Bazı olayları hatırlamayan (!) Şener Paşamız, 4 Şubat günü Emekli Sandığına müracaat etmiş, iyi mi?..
Emekli Sandığı da demiş ki;
İşlem tamamdır!.. Maaşınızı kendiniz alabilirsiniz!
Hoppalaaa!..
Bu, nasıl bilinç kaybıdır, bu nasıl bazı olayları hatırlamamadır, bu nasıl okumayı-yazmayı unutmadır ki; emekli maaşını almaya gelince, paşamızın bilinci yerine geliveriyor!..
BUNDAN ALÂ DELİL Mİ OLUR?
Bütün bunlar birer istifham konusudur da, bu gelişmelere Yargıtay 8. Dairesi ne der acaba?..
Mukaddes Hanımın telefon konuşmasını delil sayar mı?..
Öyle ya, Mukaddes Hanım, görüşmenin yapıldığını itiraf ettiğine göre; gelişmeler de bu görüşme paralelinde yürüdüğüne göre, daha ne delili arayacaksın?!?..
Mukaddes Hanımın Bizden dediği 12. Ağır Ceza Mahkemesi; gerçekten de bizden dedirtecek bir karar verip, Emekli Org. Şener Eruygur hakkında tahliye kararı vermiş mi, vermemiş mi?..
Ortada bir kan testi ve tahlil bile yokken, GATA Hasta demiş mi, dememiş mi?..
Eşi bile Bazı olayları hatırlamıyor dediği halde; Emekli Sandığı maaş bağlamış mı, bağlamamış mı?..
Soruları uzatmak mümkün!..
Ama, ne yaparsın ki; cevabı yok!..
Bir yandan CHPnin açılımlarına, bir yandan Ergenekon Terör Örgütünün saçılımlarına bakıp, kafamı zonklatmaya devam ediyorum;
Yargıyı aldatan kim?..
Kamuoyunu kandıran kim?
CHPye seçim taktikleri veren, yoksa Ergenekoncular mı?..
Ya da, tam tersi!..
Bay Baykal Ergenekonun avukatı olduğuna göre, Ergenekon da CHPnin hakimi mi acaba?!?..
Dedim ya; soru çok, cevap yok!..
İyi çocuklar GATAya!
Biliyorsunuz... Emekli Org. Yaşar Büyükanıtın, Kendisini tanırım, iyi çocuktur dediği Ali adlı bir asker, Şemdinli Dâvâsında ağır ceza almaktan kurtulmuş ve önce GATAya sevkedilmiş, bir süre tedavi gördükten sonra da tahliye edilmişti!..
İşte bu, Ali Kırca gibi iyi çocuklar sözünden ilham alarak düşünüyor ve sormadan edemiyorum:
Sağlıklarında turp kadar sağlam olan, darbe yapmayı düşünecek kadar enerjik ve dinç olan generallerimiz, tutuklandıktan sonra niye aniden hastalandılar ve neden hemen hepsi de GATAya sevkedildiler?..
Bu GATA denilen yer, bir tahliye üssü müdür ki, buraya yatan, kısa süre sonra tahliye oluyor?..
Ya da tahliye edilecek olanlar mı GATAya sevkediliyor?..
İnanın merak ediyorum... Ergenekon tutuklusu paşaların da üzerinde bulunan birileri, anında komut mu veriyor;
İstikamet GATA, generaller rahat yata!
Değilse, bu turp gibi adamlar, birden bire nasıl hastalanır ve hepsi de GATAya sevkedilip, niye tahliye edilir?..
Yoksa, bu cuntacıların çoğu iyi çocuk mu?!?