Türkiye neresi?
Dünyada yaşayan üç Müslümandan biri Hind kökenli. Asya’da 2. büyük Müslüman topluluk Malay topluluğu. Türkler, Araplar, Farisiler, İslam tarihinin en kadim coğrafyasında yaşasalar da en büyük Müslüman topluluklardan biri de Afrikalılardır.
Mesela Türkiye’nin güneyinde bir il.. Urfa.. Muhteşem bir yer.. Hz. İbrahim burada yaşadı. Hz. İsmail de, Hz. İshak da. Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yusuf burada kuyuya atıldı. Hz. Musa asasını Şuayb Peygamberden burada aldı. Hz. Eyyûb burada yaşadı.
Ne bunlardan haberimiz var, ne de Hz. Eyyûb’e “iç ve yıkan” denilen şifalı sudan! Hz. İbrahim’in yeğeni, Haran’ın oğlu Hz. Lut da buradan gitti Kudüs taraflarına..
Hz. İsa yaşarken halkı ona iman eden tek devlet burada idi.. Büyük İskender, Eflatun’a yazdırdığı “Devlet” kitabını buraya getirip, Harran’daki zamanının en büyük tıp ve felsefe mektebine annesinin adına bir kütüphane yaptırıp, oraya “1” Numara ile kaydettirdi.. Devlet kitabı daha sonra Arapçadan Yunanca dedikleri dile çevrildi. Urfa, Kudüs’ün mik’ad alanı içindeki bir bölge. Nil’in kardeşi Fırat’ın geçtiği şehir olarak burası Arz-ı Mevud’un doğudaki sınırı..
Eyyüb Nebi beldesi Göbeklitepe’den daha önemsiz değil.. Göbeklitepe’deki bulgular bizi 10.000 yıl öncesine götürüyor.. Bunun teolojik açıdan şöyle bir sonucu var; demek ki, insanlığın tarihi 10.000 yıldan daha eski.. Bu da Yahudilerin tarih yorumu ile örtüşmüyor.
Hz. Adem, Adn cennetini hayal ederek kurduğu Adn (Edene) köyünde yaşadı. Hatay’da Habibünneccar Camii’nde hangi havarilerin mezarları var biliyor musunuz? Hristiyanlık Hatay’da doğmuştu. Katolizm de öyle. İncil İznik’te 4’e indirildi. İncil’de “Yuhanna Vahyi”nde sözü edilen 7 kilisenin tamamı Ege’de. Ashab-ı Kehf’de Türkiye’nin güneyinde.
Hz. Musa’nın Hızır AS ile yolculuğunda, denizden çıkıp üzerinde balık yedikleri kaya buradadır.
Süleyman mabedinde, ilk dönemde, mabed’de zeytin yağları, Fırat’ın suları ile sulanan zeytinlerden sıkılırdı. Hahamlar yazlık elbiselerini Fırat’ın suları ile sulanan pamuklardan dokurlardı. Kışlık elbiseleri, Fırat’ın suları ile sulanan kuzuların yünlerinden eğilirdi.. Orada ikram edilen etler, meyveler, sebzeler Fırat’ın suları ile sulanan bahçelerden elde edilirdi..
Türkiye 3 kıtanın kesiştiği yer. +45 / -45 klomotolojik fark var ülkede. 3 tarafı denizlerle çevirili ve içinde inanılmaz bir su çeşitliliği var. Dağları, ovaları ile harika bir ülke.
Hatay dünyanın ilk modern şehri ve ilk olimpiyatların yapıldığı şehir.
Uygarlıkların beşiği olan bu coğrafya aynı zamanda Sin mabedinin de olduğu bir merkez. Haran kadim bir uygarlık merkezi olarak mantık, matematik, felsefe, astronomi, tıp alanında dünyanın en önemli merkezi idi. Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim buralı idi. Geriye ne kaldı ki. Hz. Nuh’dan sonra dünyaya insanlar bu coğrafyadan dağıldı. Her ülke, o ülkede yaşayanların yurdu olabilir. Ama Anadolu insanlığın ortak ata yurdudur.
Şairin deyişi ile “Altında mıdır, üstünde midir, cenneti ala / Yek seng’ine tüm acem mülkü fedadır”.
Dünyanın en popüler markası olan “Santa Claus” Anadolu’da yaşadı. Jeopolitik ve jeostratejik açıdan Türkiye coğrafyası hesaba katılmadan bir senaryo yazılamaz.
Napolyon, “Dünyaya bir başkent seçmek gerekseydi, o İstanbul olurdu” der.
İstanbul 1962’ye kadar yaygın olarak kabul edilen dünyanın sıfır noktasıdır. “Sıfır noktası”ndan Ayasofya’nın tepe noktasına yöneldiğinizde aynı zamanda hem ilk kıblemiz olan Mescidi Aksa’ya, hem de Mekke-i Mükerreme’ye dönmüş olursunuz. Çünkü İstanbul ”kıbleteyn noktası”ndadır.
Türkiye son Hilafet merkezi, emanet-i mukaddese’nin merkezi olması yanında Ortodoks patrikliklerinin de merkezidir. Türkiye dünyanın kalbinin attığı yerdir. Bu ülkede yaşamanın insana yüklediği sorumluluklar vardır. Önce insan yaratılış gayesine vakıf olmalı ve ardından bu toprağın tarihine şahidlik, sonra da sorumluluklarını kuşanmalı.
Bu nesil tarihe sırtını dönmüş, Amerikan “cafe”lerinde kendine gelecek arıyor. Osmanlıcılığı bile “Avrupai”. Sadece bir “Vision” ve dekor. Nargile, ikonlaşmış birkaç hat ve ney.. Hedonizmin sarhoşluğu içinde yolunu şaşırmış, adrenalin tutkunu bir kalabalıklar topluluğunun macerasına kurban edilen bir hayat! Bu insancıklarla nereye kadar gidebiliriz ki! Onların “kutsal” din yerine ikame ettikleri bir vijdan’ları var! Biz cahillerden ve zalimlerden olduk. Başımıza gelen felaketler bundandır. Hani derler ya “ol mahiler ki, derya içredir de deryayı bilmezler”. Keşke daldığımız derin uykudan bir uyanabilsek.. İkbal, “Bu denizin göğsünden başı göklere değen bir dalga ol, kanatlan! / Uyan derin uykudan! / Derin uykudan uyan!” diyor. Akif diyor ki, “Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi: Binlerce cevâmi’ yıkılıp hâke serildi. / Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık; - Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık / Câni geziyor dipdiri. Can vermede mâsûm - Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm? / Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman - Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?” Ah! Yarab, bizi akledenlerden eyle! Aklımızı, sezgimizi ve vijdanımızı imanımıza basamak eyle.
Selâm ve dua ile.