Yüz yıl biter, Yeni Türkiye kurulur
28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan Veliahtı'nın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürmesiyle başlayan Birinci Dünya Savaşı'nın üzerinden tam yüz yıl geçtiğini hatırlattı Başbakan Erdoğan.
Yüz yıla vurgu benim için çok önemliydi. O yüzyıl boyunca biz bir imparatorluk kaybettik. Coğrafya kaybettik. Ülkeler, toplumlar, dostlar kaybettik. Bir dünya devinden bir ulus devlete döndük. Onu da Anadolu'ya yönelik çokuluslu işgalden büyük bir mücadele ile kurtularak kurabildik.
Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için hazırlanan Vizyon Belgesi'nin tanıtımında; Cumhuriyetin, Osmanlı ve Selçuklu'dan sonra kurulmasına özellikle vurgu yapıyor ve salondan en güçlü alkış kopuyordu.
Birinci Dünya Savaşı. Üzerinden geçen bir asır. Bu zaman zarfında Anadolu insanının ve yakın çevresinin verdiği mücadeleler, ödediği bedeller. Yüz yıl sonra yeni bir başlangıç ve tam da herşeyi kaybettiğimiz savaşı başlatan olaydan tam yüz yıl sonra 'Yeni Türkiye', 'Öncü Türkiye', 'Büyük Türkiye' sloganları...
Ne anlama geliyor?
Yüz yıl bizim için ne anlama geliyor?
Osmanlı ve Selçuklu vurgusu ne anlama geliyor?
Cumhuriyet'in bu iki imparatorluğun devamı olduğunu söylemek ne anlama geliyor?
Cumhuriyet döneminin bütün ayrıştırıcı tezlerine savaş açıp, yerine geçmişle beslenen birleştirici söylemler üretmek ve bunu güçlü bir şekilde vurgulamak ne ifade ediyor?
2023 yılında dünyanın en güçlü on ülkesinden biri olma hedefi ile geçmişin iki imparatorluğu arasında bağ kurmak nasıl bir Türkiye vizyonu ortaya koyuyor?
Her şey ortada değil mi?
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı söylemi, aslında yeni bir devletin ilanı gibi. Yüz yıl sonra Cumhuriyetin yeniden kuruluşunun duyurulması gibi.
YENİ BİR KURULUŞ, YENİ BİR TOPLUMSAL SÖZLEŞME
Bir toplumsal bilinç inşa ediliyor. Türkiye toplumunun büyük bir coşkuyla karşıladığı bir gelecek inşasına girişiliyor. Bu uzun yol, cesur insanların cesur adımlarıyla yürünüyor ve kitleler arkasından geliyor.
Bu sadece Erdoğan değildir.
Bu Türkiye'dir. Cumhuriyet tarihi boyunca bu milletin sürekli yutkunmak zorunda bırakıldığı, hiç söyleyemediği gerçeklerdir. Ayaklarımıza takılan, bir çoğu başka ülkelerin emperyal hezeyanları olan ancak yıllarca bize yutturulan engellerden kurtuluş azminin göstergesidir.
Demokrasi, özgürlük, refah, büyük ülke... Erdoğan'ın söylemi oldukça kuşatıcıydı dün. Çözüm sürecinden asla taviz verilmeyeceği, bu işin başarılacağı söylendi. Bir kararlılık vardı.
Yeni Türkiye, aynı zamanda Türkiye'nin kendi kötü geçmişiyle de hesaplaşması olacak. Etnik ve mezhep kimliği üzerinden çatışma senaryolarına karşı olağanüstü bir hassasiyet var. Geçmişin çatışma tezlerini bir kenara itip radikal, güçlü adımlar atılacağı izlenimi edindim.
Vesayete karşı, millet merkezli, birlikte bir geleceğe ayarlı, statüko yerine değişimi ve geleceği yakalama üzerine kurulu bir siyasi söylem.
Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı, on iki yıllık değişimci yönünü daha da öne çıkaracak gibi. Yine ezber bozacak, büyük değişimlere imza atacak, yüz yılın sonunda Türkiye için yeni bir toplumsal sözleşmeye, yeni bir kuruluş sözleşmesine imza atacak gibi..
YÜZ YIL BİTER, YENİ TÜRKİYE DOĞAR
'Yeni Türkiye' ifadesinin sadece bir söylem olmadığını düşünüyorum. Gerçekten de yeni bir Türkiye kurulacak gibi.
Eskinin takıntılarını bir kenara bırakın. Bu süreç çok güçlü bir toplumsal desteğe sahip ve suyun akışını değiştirmek çok zor.
Zaten son bir yılda bu akışı değiştirmek için iki kez müdahalede bulunuldu.
Olmadı... Artık zor..
Değişime direnmek artık daha zor. Siz siz olun direnmeden coşkuya katılın...
Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye için tarihsel bir kırılma olacak. Belki de Birinci Dünya Savaşı o zaman bitmiş olacak. İşte yeni Türkiye yeni bir devlet olarak o zaman yükselecek.
İşte tam da bugünlerde, vesayetçi artçı sarsıntılara özellikle dikkat çekmek istiyorum.