Eğitimci Halil Pehlivan'ın Gözüyle “Nedir ki Eğitim?”

Eğitimci Halil Pehlivan'ın Gözüyle “Nedir ki Eğitim?”
2015-2016 Eğitim öğretim sezonunun bugün başlaması dolayısıyla Eğitimci Halil Pehlivan, “Nedir ki Eğitim?” başlıklı bir makale yayımladı.

İşte Eğitimci Halil Pehlivan'ın “Nedir ki Eğitim?” makalesi:

Nedir ki Eğitim?..

“Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek;
 Ağaç dik, on yıl sonrasıysa tasarladığın;
 Ama düşünüyorsan yüz yıl ötesini, halkı eğit o zaman;
 Bir kez tohum ekersen, bir kez ürün alırsın;
 Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın;
 Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen milleti;
 Birine bir balık verirsen, doyar bir defalık;
 Balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca.”

Diyor, Çinli şair Kuan Tzu.

 Öyleyse;

Eğitim nedir, Nedir ki eğitim..?

Eğitim; her bir ferdin becerileri geliştirip ideal insana, ideal insanla birlikte iddialı bir geleceğe ulaşılabilmesidir.

Çocuğa bilmediğini öğretmek demek değildir; çocuğa yaşamasını öğretmektir eğitim.

Eğitim hayata tutunmaktır;

Üzerimizdeki ağırlıkların hafifletilmesidir. Çıkılan meşakkatli yolculukta asla bir daha geri dönmemeyi göze alabilmektir.

Ölümlü dünyayı olumlu kılabilmek; başkasının gündeminin peşinden sürüklenmeden kendi gündemini belirleyebilmektir eğitim.

 Eğitim:
Başını öne eğmeden kutsal yolda yürümektir... 
Ruhu zinde tutmaktır...
Hayatın dimdik yokuşunu tırmanmaktır...

 Eğitim;
Kırkına varmadan hayatın harf harf öğrenilmesidir...
Soluk soluğa bu bereketli topraklarda her bir insanı doyasıya kucaklamaktır...

Giderek birbirine yabancılaşan yığınların bir arada kümeleşmesi değil, aksine yüzlerin birbirine aşina olması, herkesin tanışık kalmasıdır.

Göğüs göğse, sırt sırta vermektir eğitim; sırtını birbirine dönmek değildir. Ya da diğerinin sırtına çıkmak hiç değildir…

Bu denli özgün ve bir o kadar da özel bir manayı içeren  “Eğitim” hususunu müşterek bir çabaya acaba dönüştürebilmiş miyiz?

Eğitim, toplumumuzun “bir nesil projesidir” diyebilmiş miyiz..?

Okulu, öğrencinin hayata hazırlanmasına ve yaşama tutunmasına vesile kılabilmiş miyiz?

“İlham vermek değilse, öğretmenin işi nedir” deyip; öğretmeni, çocuğun eğitiminin bütün süreçlerinde hayranlık duyduğu ve esin kaynağı olduğu bir modele dönüştürebilmiş miyiz..?

Yoksa

On İki yıl süren eğitimin ardından öğrencinin; gördüğü eğitimden,

Öğretmenin de, öğrencisinden; “çok şükür kurtulduk” deyip mezuniyet günlerini kitap yakma şenliği haline mi getirmişiz…

Gerçek şu ki; Her sabah kapıların açılıp gün boyu öğrencilerle “uğraşıyı” gerçek manada gözden geçirmeliyiz.

Eğitim konusunu sadece birilerinin mücadelesi ve bir kısım insanların gayretiyle yürütülecek basit bir mesele olmaktan çıkartmalı; Bütün kesimlerin ortak mücadelesi ve müşterek gayreti ile uzun soluklu bir çabanın birlikte yürütülmesi süreci yapmalıyız…

Meselemiz; bu bereketli coğrafyada doğan her çocuğun mis kokusunu hiç yitirmemesi ise,

Maksadımız; yavrularımızın damağımıza bıraktığı lezzetin hiç bozulmaması ise,

Derdimiz; günün ilk ışıklarıyla birlikte var olan berraklığın yok olmaması ise,

Bütün gayemiz; geleceği inşa etmek adına ve yarınlarımız için bugünden yola koyulmak ise;

Bu yolda; sivil toplum örgütleriyle, kamu kurum ve kuruluşlarıyla siyasi örgütleriyle, üniversitesiyle, velisiyle, öğretmeniyle yöneticisiyle herkes bu mücadeleye “omuz vermesi” yüzünü birbirine dönmesi gerekmektedir.

Çünkü

2014 yılında okula başlayan bir öğrenci on iki yıllık zorunlu eğitim ve dört yıllık yükseköğrenimin sonunda; 2030 yılında iş hayatına başlayacaktır. “Bugünün çocuklarını dünün yöntemleriyle eğitirsek onların yarınlarından çalarız” kaygısıyla çocuklarımızın her birini yeni bin yılın zorunlu kıldığı becerilere sahip olacak şekilde eğitmeliyiz.

 “Eğitimde; geçmişte yaptıklarımızı yaparak, değişen dünya koşullarında çocuklarımızı etkin ve saygın bir birey haline getirmemiz mümkün değildir. Yine de buna ısrar edersek, milyonlarca çocuğu okula, öğrenmeye ve eğitime yabancılaştırırız…” kaygısını taşımalıyız.

O halde,

Yeni bin yılda;

Son bir umut deyip ‘eğitim’in dalına tutunmaktansa, tek çare görüp; gövdesine sarılmalıyız…