Organik Tarımda Yolu Cumhurbaşkanı Erdoğan Açtı

Organik Tarımda Yolu Cumhurbaşkanı Erdoğan Açtı
Hexagon Katı Atık Yönetim Kurulu Başkan Danışmanı Murat Polat, çay ve fındıkta organik tarım sürecini anlattı

HEXAGON Katı Atık Yönetim Kurulu Başkan Danışmanı Murat Polat, bugünkü konumuz; Doğu Karadeniz’de ne oldu da organik tarıma geçilme kararı alındı ve bizim gibi özel sektör firmaları bu durum karşısında nasıl faaliyetlerde bulunuyorlar.

Gübre konusuna gelmeden önce, organik tarım konusunun nasıl gündeme geldiğini hatırlatmak istiyorum. 2016 yılının Kasım ayında sayın Cumhurbaşkanımızın Karadeniz topraklarının aşırı kimyasal gübre uygulamasından dolayı topraklarımızın çoraklaştığı, yer altı sularımızın kirlendiği dolayısıyla çay tarımının sürdürülebilir bir hal alamayacağı pozisyona geldiği ve bu durumun değişmesi gerektiğinden ortaya çıkmış çözümlerden birisidir. Bunun karşılığında da sektör çok ciddi bir faaliyet içerisine girdi. Çünkü Türkiye’deki organik gübre miktarı ve çalışmaları oradaki ihtiyaca cevap verecek seviyede değildi. Dolayısıyla 2016 senesinde bu karar alınmış olmasına rağmen 2017’nin ilkbaharında böyle bir uygulama yapılamadı. Ve şu anda tekrar gündemimizde. 2018’in ilkbaharında çay üreticileri ne gübre kullanacaklar? 

Biz firma olarak hem organik gübre hem de organomineral gübre üretmekteyiz. Organik gübrenin çeşitli avantaj ve dezavantajları bulunmakta. Orgonamineral gübrenin de çeşitli avantaj ve dezavantajları bulunmakta. Bunlara özetle değinmek istiyorum. Organik gübre Türkiye’de uygulaması çok geniş sahalarda uzun süreli ne yapılmış bir ürün çeşidi değildir. Ancak şu anda uluslararası teamülde gözlemlenen şey şudur ki; maalesef ve maalesef organik gübre ne kadar kaliteli olursa olsun kimyasal gübrelerin ve organomineral gübrelerin sunduğu verim ve ürün kalitesinin organik gübrelerle sağlanamadığına tekrar tekrar şahit olduk. Organik gübre konusunda dünyada en önde gelen devletlerden birisi Hollanda’dır ve Hollanda son 30 senedir organik tarıma çok ciddi bir şekilde yatırım yapmaktadır. Fakat Hollanda hükümetinin duyurusu şudur ki, bütün uğraşlarının sonunda organik tarımın payı yüzde 5 ve yüzde 50’yi geçememiştir. Bunun sebebi de şudur, organik tarım ne kadar iyi yapılırsa yapılsın kimyasal gübre ile yada organomineral gübre ile alınan verimi organik tarımla elde etmek maalesef mümkün olmuyor. Bütün da dezavantajı şudur; bütün dünya organik tarım yaparsa 2050 senesinde 10 milyar olması öngörülen dünya nüfusunun bir organik tarımla beslenmesinin maalesef mümkün olamayacağı gerçeği ile karşı karşıyayız.  

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bu konuya eğilecek olursak ne anlama geliyor bu çay üreticilerimiz için. Doğu Karadeniz’de bütün Doğu Karadeniz’in organik gübre kullanması çay verimlerinin maalesef düşmesi anlamına gelecektir. Çay verimlerimiz düşerse de çiftçimizin getirisi düşecektir. Bu getiri düşüklüğünü ya devletimiz kendi bütçesinden karşılaması gerekecek. Ki en iyi şartlar altında verimin yüzde 25 düşeceği öngörülüyor. Yüzde 25 verim düşüklüğü devletimizin bütçesinden her yıl 600 milyon TL’lik bir hasılanın çay üreticilerine verilmesi anlamına gelecektir. Yalnızca bu değil, kişi başına en fazla çay tüketen ülkelerden bir tanesiyiz. Çay verimlerinin düşmesi zaten ithalatçı konumunda olduğumuz çay ürününde daha da fazla ithalat yapma ihtiyacının doğmasına sebebiyet verecektir. Oradaki özel sektör veya devlete ait çay fabrikalarının belki çaysız kalması anlamına gelecektir. Ve bunun gibi devletimizi sıkıntıya sokabilecek birçok sonuçla karşı karşıya kalıyoruz. 

Üretici açısından baktığımız zaman yalnızca çay verimleri düşmüyor. Aynı zamanda organik gübre konusunda bölgede ciddi bir çalışma maalesef yapılmamış. Piyasadaki organik gübre alternatiflerine baktığımız zaman çiftçimizin gübre harcamalarının 150 dönümlerden en az 400-500 dönümüne çıkması gerektiği ortaya çıkıyor, organik gübreleme yapılacaksa. Çünkü organik gübreler maliyet olarak kimyasal gübrelere kıyasla daha maliyetli ürünlerdir. Dolayısıyla bir yandan çiftçimizin cirosu çıkıyor çünkü daha az hasılası çıkıyor veya devlet bunu karşılamak zorunda kalıyor. Yalnızca bu değil gübreye harcadığı paraların da çok ciddi şekilde artması anlamına geliyor. 

Son olarak Türkiye’de çay bölgesi dediğimiz bölge 800 bin dekar. Buranın yıllık gübre ihtiyacı yaklaşık 100 bin ton. Türkiye’de organik gübrenin 100 bin tonluk arzına cevap verebilecek şu anda bir yapılaşma ve arz söz konusu değil. Bu ürünlerin nereden tedarik edilebileceği de büyük bir soru işareti. Alternatif olarak katı, sıvı, mikrobiyel organik gübreler var. Ama Rize şartlarında, yılın 250 günü yağış alan, engebeli şartlarda sıvı gübre uygulamasının ne kadar mümkün olduğu çok ciddi şekilde tartışılması gereken konulardan bir tanesi. 

Dolayısıyla organik tarım konusunu özetlemek gerekirse; niye ortaya çıktı, toprak çoraklaşıyor ve sular kirleniyor. Fakat; 1- Detaylı gübre arzı yok, 2- Çiftçi maliyetleri çok ciddi şekilde artacak. 3- Çay verimleri ciddi şekilde düşecek. 4- Çayda daha fazla ithalat yapacağız. 5- Devlet bütçesine 600 milyon TL ek yük getirecek, gibi bir sürü sıkıntılar sinsilesi mevcut. 

Peki çözüm nedir; yani kimyasal gübre çözüm değil. Organik gübre çözüm değil. Bizim sunduğumuz çözüm nedir; bizim sunduğumu çözüm bu iki yolun ortası. Bunun da adı organomineral gübre. Organik gübre ile kimyasal gübrenin birleştiilmesinden Organomineral ismiyle bir ürün ortaya çıkıyor. Bu ürün hem toprakların çoraklaşmasını engelliyor, hem suların kirlenmesini engelliyor, bunun yanı sıra çay veriminin düşmesini değil artmasına sebebiyet veriyor. Ürün çiftçilerin gübreleme maliyeti olarak da kimyasal gübrelerden daha fazla para harcamayacaklar, aynı denk parayı harcayacaklar. Katı formlu bir gübre, çiftçi alışkanlıkları değişmiyor.Ve Organomineral gübre konusunda Türkiye’de çok ciddi bir arz bulunmakta. Dolayısıyla 100 bin tonların üzerinde çok ciddi bir arz olduğu için gübre tedariğinde hiçbir sorun çıkmayacaktır. Yani organik gübre yerine organomineral gübreye geçilirse Doğu Karadeniz Bölgesi’nde ilk bu projenin ortaya çıkma sebebi olan toprak çoraklaşmasının ve suların kirlenmesinin önüne geçilecek, çiftçimizin çay verimleri artacak, gübre uygulama alışkanlıkları hiç bir şekilde değişmeyecek. Gübre maliyetleri değişmeyecek, belki çay ithalatının önüne geçeceğiz. Çünkü ihtiyacımızdan fazla üretiyor olacağız. Ve dünyaya örnek olabilecek bir başarı çok ciddi bir öyküsüne imza atacağız. 

Biz de Hexagon Katı Atık olarak Hexaferm gübre markamızla devletimiz için ideal çözümün bu olduğu görüşündeyiz. Bunun için de her türlü çalışmayı yapmaya sonuna kadar hazırız. 

 

Bölgemizin en büyük sorunu mevcut gübrenin vurulmasından sonra çay verimini arttırdığı bir gerçek. Ancak onun haricinde hiçbir tarla ürününde sebze-meyve, arıcılık gibi bütün sektörleri de olumsuz etkiliyor. Ve günden güne topraklar verimsizleşiyor, hiçbir ürün sağlıklı bir şekilde alamaz oluyor, sular dahil olmak üzere. Bahsettiğiniz ürün bunun önüne geçecek mi? Bölge halkı Karadeniz Bölgesi’nden örnek veriyoruz, halkı çay ürünü haricinde diğer ürünleri sağlıklı yetiştirebilecek mi, suyunu sağlıklı içebilecek mi?

 

Çok güzel bir soru, bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ediyoruz. Sorunuzun cevabı evet. Neden evet; bize de en çok gelen soru, toprakları ne kirletiyor? kimyasal gübre. Peki sizin organomineral gübrenin içinde kimyasal gübre yok mu? Var. Peki o zaman sizin gübre de kirletmeye devam etmeyecek mi? Hayır. Neden çünkü kimyasal gübreyi toprağa attığınız zaman bunun en fazla yüzde 30’u bitkiler tarafından alınıyor, geri kalan yüzde 70’i toprakta bağlanıyor, yer altı sularına karışıyor ve sizin açıkladığını çeşitli problemlere sebebiyet veriyor. Fakat bu kimyasal gübreyi organominerallerde olduğu gibi organik maddeyle karıştırıp, toprağa organomineral gübre formunda verdiğiniz zaman o kimyasalın tamamını bitkiler tarafından kullandırma şansınız oluyor. Tamamını bitkilerin alması demek toprakta hiçbir şey kalmıyor, yer altı sularına hiçbir şey karışmıyor. Dolayısıyla sizin anlattığınız problemlerin hiç birine sebebiyet vermiyor. 

Yani hem kimyasal gübrenin verim ve kalite açısından faydalarından faydalanıyoruz hem de organik gübrelerin de çevreye duyarlı, çevreyi koruması ve sürdürülebilirliğinden faydalanıyoruz. İki dünyanın da avantajlarını tek bir üründe birleştirmiş oluyoruz.