"Bizim Dünyamız"

"Bizim Dünyamız"






Yazımıza başlık olarak aldığımız isim, Hocaefendi'nin yeni çıkan 550 sayfalık, hayatımızı dünyevî-uhrevî derinliğiyle yorumladığı değerli eserinin adıdır.

Bana öyle geliyor ki; BİZİM DÜNYAMIZ'daki bu yorumları okuduktan sonra ne kadar sağlam bir sisteme inandığınızı bir daha düşünecek, bir daha derin mutluluk hissedeceksiniz. Aslında "İmanda artma azalma olmaz", ama kuvvetlenme zayıflama olabilir. BİZİM DÜNYAMIZ'daki bilgileri inceledikten sonra inancınızın daha da kuvvetlendiğini hissedecek, mutluluğunuzun bir kat daha arttığını anlayacaksınız. Sözü daha fazla uzatmadan, birlikte okuyalım BİZİM DÜNYAMIZ'dan kısaltarak naklettiğim bazı kısımları.

***

"İslam, daha ilk günden itibaren topyekûn insanlığa yepyeni ve eşsiz bir hayat nizamı sunuyordu. Onun getirdiği değerler hayat memat bağlantılarıyla insanlığın bütün beklentilerine en tatminkar cevaplar veriyor ve muhataplarının kalblerinde-kafalarında aklî, mantıkî, fikrî, hissî hiçbir boşluk bırakmıyordu. O her yönüyle tam dinamikti; yaşandıkça inkişaf ve inbisat ediyor ve karşısına çıkan probleme "yarın gel" demiyordu; ferdî, ailevî, içtimaî, iktisadî, siyasî ve kültürel hayatın en dar koridorlarına kadar giriyor, "yaşam"ın bütün ünitelerinde, içinde bulunduğu çağın sesiyle soluğuyla dolaşıyor ve her birimde en muhkem realitelerden daha muhkem olarak kendini hissettiriyordu!..

Evet, İslam, hayatı bir bütün olarak ele alır, yorumlar, kendi değerleriyle değerlendirir ve müntesiplerine eşsiz bir semavi sofra takdim eder...

Bu semavi sofrada tüm buyruklar, din, dil, ırk gözetmeksizin rububiyeti herkese şamil olan Cenab-ı Hak'tan gelmektedir. Hak'tan gelen bu hukuk karşısında bütün fert ve toplumlar eşit olduğundan, istisnasız herkesin can, mal ve ırzı garanti altına alınmıştır. Bu sebeple, zimmi ve azınlık gruplar için dahi, Allah hakimiyeti şuurunun hüküm ferma olduğu bir yerde yaşamak, nimetlerin en büyüğü olmuştur.

Bundan dolayı Bizim Dünyamız'ın hakim özelliği, kimsenin kimseye zorla bir şeyler empoze etmeye kalkmamasıdır. İnsanların inançlarını açıkça ve özgür bir şekilde dillendirebildiği bir toplumda hakkın üstün gelmesi muhakkaktır. Çünkü eşit şartlar altında hak batıla, aydınlık karanlığa her zaman galebe çalacaktır. Nitekim bugüne kadar temelinde hak inançtan beslenmeyen ve amelle de desteklenmeyen içtimaî sistemlerin ayakta kalamaması, yıkılıp yok olması, bundan sonra da ayakta kalamayacaklarının bir emaresidir.

Değişik milletlerdeki görünüşteki sağlamlığa aldanmamalıdır. Bunlar dünyevî çıkarların, hırsların ve sömürgelerin bir araya getirdiği topluluklar olmaktan kurtulamazlar. Zira onları birleştiren esaslar, aynı zamanda ayrıştıran hususlardır! Bir toplumun güçlü olması, ayakta kalabilmesi için sağlam kaideler üzerine oturması şarttır. Çıkar ve menfaat gibi şeyler, üzerine toplum inşa edecek sağlamlıkta kaide ve temeller değillerdir.

Evet, bir toplumun devamlılığı adına, onu teşkil eden fertler arasında, ebedî âlemlerde de devam edecek kuvvetli bir rabıtaya, (bağa) ihtiyaç vardır. Bu rabıta inanç olabilir. O, toplumun müntesipleri birbirlerine işte böyle bir bağla bağlıdırlar. Şayet bir cemaat hem dünyada hem ukbada devam edecek böyle güçlü fasl-ı müşterekler etrafında toplanmışsa, bir kısım küçük menfaatlerin haleldar olması kat'iyyen onları birbirine düşüremez ve birliklerini zaafa uğratamaz.."

Nil Yayınları arasında çıkan "BİZİM DÜNYAMIZ"dan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi