İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

Bu iş burada bitti, nokta..

Bu iş burada bitti, nokta..

Ne oldu?

Kıyamet mi koptu? Türkiye başımıza mı yıkıldı? Sokaklar bölünüp millet birbirine mi düştü?

Ne oldu?

Üniversiteye, kamu kurumlarına, son olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne başörtüsü ile girenler devleti mi yıktı? Milleti mi terörize etti? Toplumsal infiale mi sebep oldu?

Hiçbir şey olmadı.. Her şey yerli yerinde duruyor. Türkiye normalleşerek yoluna devam ediyor. Başörtülü ya da örtüsüz millete, ülkeye hizmet edenler saygı kazanıyor, Türkiye'nin yolunu tıkayanlar ise her yönüyle kaybediyor.

Müzmin muhaliflerden, militanlaşmış figürlerden, öfke ve çatışma ile güç kazanmayı alışkanlık haline getirenlerden, bu ülkenin iyiliğine olan her şeye karşı çıkmayı siyaset zannedenlerden, devlet iktidarını babalarının malı sananlardan başka rahatsız olan kimse yok.

Onların da milletle, ülkeyle, millet ve ülke çıkarlarıyla alakası yok.

Merve Kavakçı dönemini hatırlayın: 'Dışarı, dışarı' diye nakarat tutup 'Bu hanıma haddini bildirin' diyenlerin Türkiye'sini hatırlayın. Had bildirenlerin millet tarafından nasıl silinip atıldığını hatırlayın. Milletin büyük çoğunluğunu 'devlet düşmanı' ilan edenleri, onları bütün kurumlardan kapı dışarı edenleri, 'kapalı' diye tedavi bile edilmeyenleri, o aşağılanmaları, hakir görülmeleri hatırlayın.

Oysa onlar milletti. Bu ülkenin insanlarıydı. Ama devlet değillerdi. Millet ve devlet arasındaki ayrışmanın acısını çok çekti Türkiye. Çünkü bu ülke, maalesef, millet-devlet çatışması ve ayrışması üzerine şekillendirilmişti.

Millet devlete ne zaman yakınlaşsa, ne zaman arada bir bağ kurulsa, 'devlet iktidarı'nı ellerinde tutan zümre derhal müdahale ediyordu. Bu çoğu zaman askeri darbe, bazen parti kapatmalar şeklinde oluyordu. Hatta milletin evlatları birbirine çatıştırılarak devlet korunuyordu! Sistem bu müdahalelerle revize ediliyor, millet dışarı itiliyordu.

Bu ülkede barışın, uzlaşmanın, bütünleşmenin bütün yolları kapalıydı. Birileri barışı, kaynaşmayı, birleşmeyi sürekli sabote ediyor, engelliyor, Türkiye'ye ve bu topluma acılar çektiriyor, sanal düşmanlıklar üzerinden cepheler oluşturup saltanat sürüyordu.

Güç ve iktidar savaşıydı bu. Yüz yılımız böyle geçti bizim. Çatışarak, ayrışarak, eriyerek geçti.

Sadece başörtüsü yüzünden çekilen acıları hatırlayın. Binlerce insanın üniversitelerden, kamu kurumlarından, siyasetten kovulduğunu... Soruşturmalara uğradığını, cezalandırıldığını, partilerinin kapatıldığını, verdikleri oylar yüzünden horlandıklarını hatırlayın.

Kaç bin insanın bu yasak yüzünden hayatının karardığını, evlere hapsedildiğini, mesleklerinden uzaklaştırıldığını düşünün..

Değer miydi? Türkiye ne kazandı? Yazık olmadı mı?

Milletin evlatlarına, milletin temsilcilerine, milletin emeklerine yönelik bu acımasız savaşın faturasını kim ödeyecek?

Bir mutlu azınlık, bir Baas zihniyeti; siyasi iktidarı, ekonomik refahı, bürokratik egemenliği elinde tutmak için ülkeyi de milleti de özel mülkiyete dönüştürdü. Bağımsızlıkçı da onlardı, vatansever de.. Devlet de onlarındı, millet de, ülke de. Ne düşüneceğimizden ne giyeceğimize, nasıl yaşayacağımıza kadar her şeye onlar karar veriyordu.

Yönetemediklerini ise cezalandırıyor, tasfiye ediyordu.

Türkiye'nin siyasi tarihi, bu anlayış ile özgürlükler arasındaki mücadele tarihidir. Kendilerine alabildiğine özgürlük diyenlerin, başkalarını dar alanlara hapsetmesine karşı verilen mücadelenin tarihi.

Sevindirici olan Türkiye'nin, özgürlük ve normalleşme yönünde seyretmesidir. Özgürlük alanlarının genişlemesi, ayrışma ve çatışma alanlarının daralması, yıllardır yasaklar üzerinden saltanat sürenlerin güç kaybetmesidir.

Türkiye tarihinin en ayıplı sayfalarından biri daha dün kapandı. Milletin temsilcileri, milletin temsil edildiği yere inançlarının gereği olarak taktıkları başörtüleriyle ilk kez girebildi.

İsteyen istediği kadar hazımsızlık çekip yapay krizler üretsin. Türkiye dün özgürlükler konusunda dev bir adım daha attı.

Başörtüsü meselesi bu ülkede tartışma olmaktan çıktı.

Bu iş burada bitti. Nokta... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi