Burhan OKUTAN

Burhan OKUTAN

MİHRİ BELLİ’NİN ARDINDAN

MİHRİ BELLİ’NİN ARDINDAN

Özünde “tanrıtanımazlık” olan bir ideolojinin mensubu olmak sizi Müslüman itibar olunmanıza mani olamıyor. Bu da İslam’ın ne kadar kucaklayıcı bir din olduğunu göstermektedir. Eninde sonunda sizi musallada karşılıyor, Cami sizi kucaklıyor!

Mihri Belli 68 Kuşağı olarak anılan bu kuşağın “devrimci ve Marksist” nitelik kazanmasında etkili olmuş Türkiye sosyalist hareketinin öncü isimlerinden!

Uzun yıllar ateist Marksist solcu diye anılsa da 2007 yılında Vakit Gazetesi ile yaptığı röportajda Müslüman olduğu üzere emareler var. Kaldı ki cenazesinin sevenleri tarafından camiden uğurlanması Müslümanlığına işarettir. Allah en iyi bilendir.

16 Ağustos Salı günü Mihri Belli’yi Vedat Türkali resmini öperek uğurladı. İkisi de aynı yolun yolcusu. Yoldaş…

Vedat Türkali deyince dimağımda kendi ağzından anlattığı gerçek bir hikâye canlanır. Bu hikâye toplusal önyargımızı o kadar güzel ifade ediyor ki, doğrusu beni mest ediyor. Hikâye şöyle; bir vakit bir kendisini sanatına adayan, bildiğimiz siyaset türünden hiç alakası olmayan, deyim yerindeyse “sanatı sanat için yapan” bir sanatçı Türkiye’den Rusya’ya davet edilir. Adam Rusya hakkında daha önce duyduğu birçok menfi propagandanın tesiri altındadır. Efendim şu Ruslar şöyle, bu komünistler böyle vs…

Neyse lafı uzatmayalım, bu sanatçı Rusya’ya gider. Birde ne görsün; Rusya’da sanat var, sanata ve sanatçıya, mimariye ve her türlü estetiğe değer var!

Hâsılı bu sanatçı Türkiye’ye döner ve havaalanında karşılanır. Öyle ya, o zamanlarda Rusya’ya gidene “komünist” yaftası konması bir yana, bu sanatçı davetini Rusya’dan almıştı!

Havaalanında gazeteciler “Nasıl, komünistler nasıl Rusya’da?” diye soru bombardımanına tutarlar. Sanatçı, bu kasıtlı sorulara çok sinirlenir ve “Hadi oradan! Esas komünist sizsiniz. Onlar sanata ve sanatçıya değer verir, baksanıza Türkiye’ye, nerde bu değer…” der. Evet, tablo bu…

Her zaman hayıflandığım bir konu var; “keşke Mihri Belli gibi Türkiye sosyalist hareketin öncüleri fikirlerini ve heyecanlarını İslam’la yoğurabilselerdi, enerjilerini bu yönde harcayabilselerdi” diye! Ama kendilerini hep yanlış adreste bulduk! Bunların öncülüğünde bu topluma kimlik bunalımları yaşadı.

İnsanın şöyle diyesi geliyor;  Arap ve Farisi sosyalistler kadar olamadık. Onlar bu ideolojik temellerini en azından sahabeden Ebazer el Gıfari’ye dayandırdılar. Bizimkiler ise olmadı Marks’tan kurtulamadılar. Oysa yeni bir şey üretilebilinirdi! Mihri Belli’ye, Vedat Türkali’ye ve diğer sosyalistlere onun için yanarım…

 Bizimkiler her ne kadar “Marksist, Leninist, Komünist” olsalar da “ateist” olmayı başaramıyorlar. Kendilerini öyle ifade etseler bile, toplum buna müsaade etmiyor. Bunu başarabilen bir Aziz Nesin oldu; o da “dönersem aklımdan şüphe edin, bunadı deyin” dedi ve tanrıtanımaz asi olarak gitti.

Neticede bu ideolojiler insanın kalbine inemiyor. Bir ömür mücadele verseniz ne olur, neticede ölüm var. Maveraya(ölüm ötesi) ait bir çaba olsa bin kere sosyalizmi bayrak yapıp dolaşırdım. Ama yok, İslam her şeye galip!

Kalbe inen nur, Allah’ın nuru imandır.  Kişi her ne kadar inanmıyorum dense de, bu o kadar kolay bir şey değil! Zira inanç fıtrattır ve yaratılış bu kaide üzerine yükselir. Kişiyi inançsızlığa iten şeyler, harici unsurlardır. Haksızlıklar, eşitsizlikler, adaletsizlikler, fakirlik, sosyal statü vs.

İman inkârla başladığı gibi ateistlikte aynı yöntemi benimser. Ama aralarında ince bir çizgi vardır. Biri isyan ederken, ret ederken, baş kaldırırken, kendisini soyutlarken, kısacası inkâr ederken manaya yöneliyor, diğeri ise maddeye! Manaya yönelen Allah’ı, maddeye yönelen ise boşluğa düşmektedir. Zira insan denilen olgu kendisini bile tanımaktan aciz kalıyor. Neticede “felsefeciler kafayı yiyor” denmesindeki kasıt, bu inkârcıların adres şaşırmalarından ötürüdür.  Allaha götürecek tefekkür veya felsefi düşünce; aklı sıyırtmaz, bilakis aklı besler.   Madde çıkmazına saplananlarda ise durum tam tersi olabilmektedir. Onun için İslam ve Müslüman “teslim olan ve olunan” manasında ele alınırsa maddeye de ruh vermiş oluruz. Bu manada İslam nimeti üzerinde olmamız kendimize yapabileceğimiz en büyük iyiliktir. Onun için cenaze merasimlerinde “nasıl biliyordunuz” sorusuna karşılık tanımasak dahi “iyi biliyoruz” denmesi, İslam nimeti üzerinde olmasından kaynaklanmaktadır.

İman etmek kolay, inkâr etmek ise çok zordur. İnsan kendi kendini tanımaktan aciz iken, nasıl olurda hakikati inkâr yolunu seçebilir!

İyilik adına Müslüman olmak büyük anlam ifade etmektedir. Hayatı birileri devam ettirecek ve biz elhamdülillah Müslüman’ız!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Burhan OKUTAN Arşivi