Halil PEHLİVAN

Halil PEHLİVAN

Neyin Nesi?

Neyin Nesi?

Kaç kez dile getirildi hatırlayan var mı?

Batı, yeryüzünü ifsada sürüklemekten başka maksat taşımamış, taşımayacaktır da.

Boş yere beklenilmesin.
Boş yere hayal kurulmasın.
Boş yere Batı, medeniyetin menşei olarak görülmesin.
Dünyanın üzerine çökmüş emperyalist güçlerin yaptıklarına hâlâ kılıf bulma ve izah etme gayretinde olanlar varsa bir an önce gerçeklerle yüzleşiversinler.
Yakın geçmişimizde cereyan eden; savaş, salgın hastalıklar, ekonomik krizler hafızamızda canlılığını korumaktadır.

Yaşanılan sıkıntıların en ağırı elbetteki virüsle mücadeleydi. İnsanlık hem madden hem de manen zor süreçlerden geçti.

Dünya, hayata tutunma mücadelesi verirken geliştirildiği söylenilen aşıyla da ölümden uzak durma gayretinde oldu.
Kâinat, bin bir çeşit meşakkatle boğuşurken bir kez daha Batı'nın barbarlığına da şahitlik etti.
Batılılar, üretilenin üzerine çöktüler. Yoksul ve geri kalmış ülkelere bu aşılar verilmezken kendileri ise stok etmekten geri durmadılar. Üstelik aşının saklanma süresi aylarla ifade edilmesine rağmen…
Yoksul halkları aşılar teğet geçerken kendi stoklarıyla övünür oldu Batı'nın medeni yöneticileri…

Fakir insanlar, aşısız kalırken stoklanan aşıların zayi olduğunu sorgulayan var mı? Hesabını sormaya cesaret eden var mı?
Eğip bükmenin anlamı yok. Yükselmenin, zirveye ulaşmanın yolunu Batıyla tarif etmenin gereği de yoktur.
Biz, Batı’yı bin yıl öncesinden; Haçlı seferleriyle, barbarlıklarıyla tanırız. Emperyalist güçlerin, insanlığı ne tür vahşete tabi tuttuklarını yakinen biliriz. Irak'ta, Bosna’ da, Suriye’de nasıl bir zalimlik sergilediklerine bizzat şahidiz.
Şimdilerde Ukrayna'da sergilenen oyunları da görüyoruz.
Şahit olduklarımız aklımızla izah edilecek cinsten de değil.
Ne acayip gösteri!
Ne seyirlik işler!
Ne büyük çalışmalar planlanmış izleyecekler için...
Vay be!
Figüranından usta oyuncusuna kadar ne özel hazırlık yapmış filmin yönetmeni. Sadece göz değil  akıl da hesaba katılmış.
Öyleyse kıyamet değil, kopsun alkış tufanı kopabildiği kadar…

Şimdi yönünüzü çevirin Karadeniz'in öteki yakasına. Oturun yerinize ne olup bitiyorsa dikkatle takip edin.
Öncesinde hafızanızı gözden geçirin. İzlemeye geçmeden bilgilerinizi bir daha kontrol edin.
Elinize alın kumandanızı, basın açma tuşuna...
Ne soğukkanlı bir çaba sarf edilmiş değil mi?
Tecrübe bu işte!
Filim yapılacaksa usta oyuncuya başrol verilmeliydi. Öyle de oldu. Onu, filim setinden bulup Ukrayna'nın başına getirdiklerinde zaten belliydi olacak olanlar.
Ekranların komedyeni artık bir halkın devlet başkanıydı. Halkına seyirlik bölümler izletecek görev adamı bulunmuştu artık.
Batılı, senaristleriyle kaç bölüm olacağı belli olmayan filmin setini kurmuştu çoktan ülkenin en meşhur meydanında.
En iyisinden kostümler de sipariş etmişlerdi kendi dostlarına…
Sarının ve mavinin tonları filim setini boydan boya kaplarken fırça izleriyle kendisini gösterecek baba yiğitlere ihtiyaç vardı. Hem de en yüreklisinden…
Setin arkasında bulundurulan kırmızı renkli boyalar için ne fırçaya ihtiyaç vardı ne de akla getirilmeliydi. Konumuz da zaten bu değildi!

Sarı saçlı mavi gözlü halkın fertlerine kahramanlık hikâyeleri hazırlayan senaristlerin karınları acıktığında ekmeği hatırlayıverdiler. O kadar bölüm var ki çekilecek... Ekmeksiz, aç karnına olacak iş midir bu zorlu işler? Kahramanlık hikâyeleri dünya ya dizi dizi sunulacaksa ekmek niçin akla getirilsin açlık neden konuşulsun. Sırası mı?
Yakışır miydi senaristlere!
Kolay olmasa da karar verildi. Haykırıldı gür sesle meydanın tam orta yerinden: Ekmek pişirilecek,
Aşınız kaynayacaktır!
Ne ulvi bir çaba.
Ne büyük bir ideal.
O zaman iş yarım kalmasın. Filmin kalan bölümlerinin çekimine devam edilsin. Haydi, acele edin!

Top mermileri füzeler yeri göğü inletirken ne seyirlik enstantaneler oluyor değil mi?
Hafızalarda uzun süre canlılığını koruyacak ne çok kesitler gösterime girdi değil mi?
Parası olan nelere kadir Allah'ım!
Niyeti olan neleri yapmaya yelteniyor Allah'ım!
Binlerce km uzaktaki nasıl da koordine ediliyor her bir ayrıntı, her bir içerik...
Birileri sanır ki savaş var coğrafyanın bir yerin de. Sakın aklınızı karıştırmayın. Onlar, kendi çocuklarına böyle bir kötülüğü yapar mı? Sarı saçlı mavi gözlü insanlara böyle şeyler reva görülür mü?

Unutma! Bu bir filim senaryosu. Başrolü üstlenenin yeteneği bu işin hazırlandığında değil bilakis komedi filmlerinde boy gösterirken keşfedilmişti.

Asıl maharetini dramatik senaryolarda göstereceğinden emin olanlar ona boşuna yatırım yapmamışlardı. Bilinmelidir ki üstün becerileri keşfedilmiş aktörler kendi tercihleriyle değil kendilerine yapılan tekliflerle senaryolarda görev üstlenirler. Görev adamı olmak kolay değildir.
Çekimi yapılacak o kadar çok bölüm var ki... Setteki çekimler o kadar çok yoğunluk kazandı ki... Filmin maliyeti öngörülmeyen öyle boyutlara ulaştı ki… Figüranlar filmin içeriğine öyle bir müdahale etti ki; gel de işin içinden çık çıkabilirsen…
Nasıl yürütecek bu işleri filim senaristleri… Kışta kapıya dayandı. Soğukta olacak iş midir diye homurdananlar varken ne yapmalı? Oysa karnı acıkanlara bir yol bulunmuştu doysunlar diye. Tahıl, adeta gemi gemi gözlerine sokuldu, görülsün diye. İyi niyet bundan başka nasıl anlatılabilirdi ki…
İkna edildi işi yokuşa sürenler, çokları bu duruma şahittir…

Adil bölüştürülecekti ekmek, öyle sanmıştık. Anlaşmaya uymayanlar çalarken ekmeğin çoğunu, göz yumdu şaşı gözlüler.

Ne oluyor? İşler bir türlü yolunda girmiyor. Senaryo yazıldığı gibi oynanamıyor. Müdahale mi var bir yerlerden filmin konusuna. Bakmak lazım bir daha metnin içeriğine…

İstendiği şekliyle rolünü yerine getirmeyenlere seslenen senaristlere bu aşamada kulak vermek gerekir:

Eğer üşürüz korkusu gözünüze bürünecekse,

Eğer roller istenildiği şekliyle yapılmayacaksa,

Eğer verilen komutlara uyulmayacaksa;

“Bir daha ekmeği zor bulursunuz…”

Ha sette ölmüşsün, düşerek… Ha kanın çekilerek ölmüşsün, donarak… Ha da kıtlıktan… Bu durumu “düşünün istedik…”

Bu işin sonunun nereye varacağı baştan belli değil miydi?

Koşulları belirleyenler sonuçları tayin etmiyor muydu?

Ah! Ah!

Nasıl bir dünya da yaşıyoruz?
Siz nesiniz, neyin nesisiniz?
Karnınız doydukça azdınız.
Azdıkça vahşileştiniz.

Vahşileştikçe yaşanmaz kıldınız yeryüzünü…

Ne olacak bundan sonrası?

Nasıl aşacağız bu zor süreçleri?

Zor zamanları yaşıyoruz.
Birileri teknolojisine hayranlık duysun,
Birileri parasına puluna değer verir dursun,

Birileri her olana bir kılıf bulmaya kafa yorsun;
Dünyanın gidişatına “zamanın ruhu” deyip kendi izahını yapanları anlıyorum da başkalarının anlatısına körü körüne kananlar bir türlü akıl erdiremiyorum.
Binlerce yıllık geçmişin birikimi ve tecrübesiyle dünyanın maddi yöndeki gelişmişliğini anlıyorum da manen çöküşüne seyirci kalınmasını bir türlü anlayamıyorum.

Anlayamıyorum bir türlü… Bir gün “ insanlık yoklaması” yapıldığında “burda” diyebilecek kimselerin kalmamasından endişe duyulmamasını.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Halil PEHLİVAN Arşivi

Dur!

05 Temmuz 2023 Çarşamba 18:13