Halil PEHLİVAN

Halil PEHLİVAN

Sen Zalimsin!

Sen Zalimsin!

Bilmediğimiz ne çok gerçek var.

Ya da maskelenip gerçeğin gizlendiği, perdelendiği ne çok yaşanmışlıklar var.

Ne çok yutturmaca var geçmişe dair.

Sözün özü Batı diyorum. Batılıların gerçek yüzü bir kez daha görünsün istiyorum.

Perdelenen gerçeklerin bir kaçını bile hatırlattığımızda; daha anlatmanıza gerek yok. Dur, yeter! diyeceğinizden de duyar gibiyim.

Hadi söze hani medeniyet timsali olarak bilinenin İsviçre’nin karanlık yüzünü anlatmayla başlayalım.

… Al yanakları, eskimiş elbiseleri ve kocaman yüreğiyle herkese yardıma hazır çoğu kez çıplak ayaklarıyla resmedilen Heidi’nin gerçek hikâyesini bilir misiniz?

Johanna Spyri, yazdığı “Heidi hikâyesinin” aslı neydi kaçımız bilir?

Heidi, İsviçre'nin toplumsal tarihinde hatırlanmak istenmeyen bir gerçeğin simgesi. Heidi, çıplak ayaklıydı. Çünkü çıplak ayaklar, erkek ya da kız, 'köle çocukları' diğer çocuklardan ayıran bir simgeydi!

İsviçre, 18. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın başına kadar çocuk sömürüsünün örneğine az rastlanan bir biçimini uyguladı.

Devlete borcu olan boşanmış çiftlerin, fakir ailelerin çocukları, öksüzler, yetimler, ebeveyni cezaevinde olan çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilirdi. Bu uygulamaya göre, papazların önderliğinde ailelerden toplanan çocuklar çiftliklere 'kiralık' olarak verildi. Veya şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında satışa çıkartılırdı.

Ahırda hayvanlarla yatıp kalkmaya layık görülen, çuvaldan elbiseleriyle sadece ekmek yedirilen bu çıplak ayaklı çocuklar uzun yıllar boyunca İsviçre halkı tarafından kanıksandı, hatta öyle ki, birçok aile, bu zavallı çocuklar ayakkabılı “normal” çocuklardan ayırt edilsin diye çıplak ayakla dolaştırdı. Bu çocuklar her türlü eziyete ve istismara tabi tutuldu.

Bugün çizgi filim karakteriyle masumlaştırılarak çocuklara izletilen ve gerçek hikâyesi bambaşka olan Heidi karakteri “batılı gerçeğin” sadece bir kesiti.

Ya İnsanat bahçeleri?

Kaçımız bilir ne olduğunu?

Hayvanat bahçesi demiyorum. Bilakis İnsanat bahçesi diyorum.

İnsanat bahçesi!

Medeniyet kisvesi altında Batılının sergilemiş olduğu maskaralığın zirvesi.

Kendisini medeniyet ve gelişmişliğin zirvesinde gören Avrupa’nın maskeli yüzünü gösteren ve tarih sayfasında hak ettikleri kimliklerini göz önüne seren utanç vesikası.

“Şiddet Avrupa’nın tanrısıdır.” sözünü haklı çıkartırcasına insan onurunu zedeleyen ve içinde insanlık barındırmayan Batı’nın karanlık kimliği.

“…Afrika’dan, Filipinlerden, Kutuplardan getirilen ve kendilerine yarı insan yarı hayvan muamelesi yapılan insanlar modern Batılının hizmetine sunulmuştur. Kendisini her zaman medeni ve üstün gören beyaz adam, ‘en alt sınıf, ırk’ olarak gördüğü bu insanları teşhir etmiş; gelişmemiş ırklara ait insanların sergilendiği İnsanat bahçeleriyle utanç verici, onur kırıcı, ırkçı, ayrıştırıcı ve aşağılayıcı tavır sergilemiştir.”

İnsanat bahçelerinde intihar edenler olduğu gibi teşhir edilirken ölenler de vardı. Öyle bir vahşi uygulama vardı ki ölenler bile sergilemekten geri durmuyorlardı.

Daha nicesi ve niceleri…

Akla hayale sığmaz zalimlikler, işkence ve ölümler batının barbarlığının gizlenemeyen gerçek yüzüdür.

Ukrayna’daki savaşta Afrika kökenli insanlara batılıların tutumunu ekranlarda her birimiz şahit olduk.

Bilinçaltındaki habis urun nüksetmesi birçoğumuzu şaşırtmadı. Yadırgamadık. Tenlere ve göz rengine bile indirgedikleri ayrımcılığın son örneğini yaşadık en olmadık zamanda, savaşın en başında.

Açıkçası Batının geçmişi perdelenemez. Bugün batılı tavır, geçmişten getirdikleri kültürel kodlardan bağımsız ya da “geçmiş geçmişte kalmıştır.” düşüncesine sığınarak anlaşılamaz.

Tarihin hangi evresine bakarsak bakalım görünen şudur: “Batı, batıldır” ve öyle de kalacaktır. Bize düşen Batılıların perdelemeye kalkıştıkları gerçek yüzlerini görüp yalanlarına inanmamaktır.

Unutmayalım!

Kendisini medeniyet ve gelişmişliğin merkezi olarak gören Avrupa'nın insan haklarının kaynağı olduğu zannedilir. Oysa Avrupa, pek dile getirilmeyen şiddet ve savaş dolu karanlık bir tarihi ile tarih sayfasında kanlı izler bırakarak yerini almıştır.

“Şiddet, Avrupa’nın Tanrısıdır” Avrupa’nın en insancıl görülen filozofları bile şiddete âşıktır.

Hristiyanlık adına dünyanın birçok yerinde insanları katleden, dünya malı hırsıyla binlerce insanı yerin dibine gömen ve kadim medeniyetleri yerle bir eden, Afrika’yı, Amerika’yı hatta Asya’yı köleleştiren Batılının insanlara hayvan gibi muamele etmesi yadırganmamalıdır.

Hangi yüzyıl yaşanırsa yaşansın. Bilimsel gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun. Batılı, kendi kodlarında var olan barbarlıktan kendisini temize çıkaramayacaktır.

Adına ister medeniyet deyin isterse modernlik, Batılı bilinçaltında taşıdığı “ötekisine” yakınlaşmayacak, hakikatin merkezine insanı koymayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Halil PEHLİVAN Arşivi

Dur!

05 Temmuz 2023 Çarşamba 18:13