Utanmazlıktan Aymazlığa

Utanmazlıktan Aymazlığa

         Bugün artık ‘erdem’ sayılan utanmazlık, aslında gelgeç hafızanın zincirleme kazasıdır belki de. Çevresinde olup bitenlerin farkına varamamaktan ziyade; utanmadan, arlanmadan ilgisiz kalmak veya umursamamak, bir anlamda gaflete dalmaktır aslında aymazlığa vurulan damga…




Şimdi bakın bakalım günümüzün siyasi erdemleri arasında var mıdır bu kavramlar ve ne kadar anlamlıdır sağladığı kazanımlar?.. Ne son sözünüz kalır söylenmemiş, ne de ön sözünüz kalır girilmemiş… ‘Ergen’e ‘kon’ar dalar dalar gidersiniz bir yanınızdan da!



Geçen hafta, hiç bir şeyden habersiz kendi içimizden doğrularımızı gözeterek yazdığımız “Darbe’den Angut’u Anka’ya” başlıklı yazımızın sabahında bir alamet-i farikadır koptu ülkemiz gündeminde. Bir anda ne kapatma davası, ne zamlar, ne ilaçtaki yeni uygulamalar, ne travmatik durumlar kaldı… İki yıldır söyleminden varsayımlarına kadar uzanan dedikodular ve komplo teorileriyle türetilmeye çalışılan, karşı devrim günlüğüne kayıtlı besleme tayfası kalemlerle oturtuldu ‘darbe’ye gündemimiz.



Ancak ortada bir karışıklık var! Herkes de bunun farkında ve ayrımında ama kimilerinin işine gelmiyor. Alınan talimatlar yerinde kullanılması gerektiğinden bizim zat-ı şahanelerimiz de bunu bile bile aymazlığa vuruyor kendilerini.



Evet, ortada bir ‘gladyo’ var. Asıl hedef bu. Onlarca yıldır ulaşılmaya çalışılan, kimi zaman ‘süper nato’, kimi zaman ‘derinlerin derini’ veya ‘cuntada munta’ olarak adlandırılan dokunulmaz çevredir temelde aslolan! Yaklaşık 28 senedir ucuna değdirilemeyen bir de asıl ‘darbe’ var önümüzde hala askıda duran!



Nedense sonradan dolma demokratlarımızın dahi aklına gelmeyen, emperyalizm işbirlikçisi zurnadan yalama sosyalistlerimizin de unutuverdiği Marmaris’in ‘nü’cü ressamı ile başlayan akıma hiç değinen yok mesela bu ortamda.



Aslında, asıl değmesi gereken noktaya dokunulduğundan ‘operasyon’ ikinci aşamaya kaydırılıp, karşı devrim edasıyla cumhuriyetin temel kavramlarına rastgele saldırılar yapılıyor. Öyle bir noktaya geliyor ki bazen bu durum, sanki neredeyse iktidara muhalif olan sesler kesilmeye, sindirilmeye ve ‘korku baskısı’ üretilmeye çalışılıyor. İşin ilginci bu da demokrasi ve özgürlük adına yapılıyor! Oysaki ortada ne fol var ne de yumurta.



Soros’un beslemeleri yurt dışından akıtılan kaynaklarla raporlar hazırlayıp, yayla festivalleri düzenlerken, terör örgütü elebaşlarına doğumgünü şenlikleri, sayınlı göndermeler yapılırken özgürlük ve insan hakları havarisi kesilen ‘ampul aydınları’, muhalif gazeteciler ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerine karşı ‘faşizan’ bir edaya bürünüyor nedense!



Şeyh Sait ve Giritli Derviş Mehmet’in torunları ‘travmatik’ kükremeleriyle meydan okurken, bu ülkenin vatan toprağına can veren İpsiz Recep’lerin torunları Kandıra’da tutuluyor! İşin aslına bakılırsa herkes buna şaşıyor ama şu işin içindeki yüzde 47’ye sığınmaktan başka çare bulamıyor. Hele hele, Mustafa Balbay gibi bir ‘terörist’ ve ADD’ler gibi ‘terörist yuvaları’ olduktan sonra bizim de kendimize başka ‘yol’ bulamamamız zaten olanaksızlaşıyor! Nasıl olsa biz bu nitelemeden öyle de kurtulamayacağız, böyle de!



Bu ülkenin temel değerlerine; laik, demokratik, sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası ve kuruluş ilkelerine, büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyetler ülküsü ve de başta ‘gençliğe seslenişi’ olmak üzere söylevlerine, ülkemizin bölünmez bütünlüğüne yürekten bağlılıkla sahip çıkmaktan hiçbir zaman ve koşulda utanmadık, utanmayacağız…



Ülkemizde yaratılmak istenilen bu kaos ortamının ardılında nelerin yattığı, nelerin yürütüldüğü ve nasıl emellere zemin hazırlandığı ince ayrıntılarda saklıdır. Yıllar öncesinden öngörerek yazmaya çalıştığımız gibi bugün ülkemizde artık 12 Eylül ve öncesindeki gibi faşizan ve baskıcı gelişmelerin olması ‘metal fırtına’ komploculuğudur! Emperyalizm, dün olduğu gibi bu gün de bütün kozlarını evrenselliğe vurmaktadır.



Yaklaşık 25 yıla dayanan meslek yaşamımızda hiçbir zaman kişisel, şahsi sorun ve çıkarlarımız doğrultusunda yazılarımıza yön vermedik. Size göre baktığınız pencere ne olursa olsun, toplumsal sorumluluğumuz gereği, bencil ve tekil davranmadan karşı yönden bakışla bizim gibi düşünen yüzlerce veya binlerce insanın bakış ve düşüncesini dillendirmeye çalıştık. Sövüldük, övüldük, yerildik veya gerildik ama hiçbir zaman bu düşüncelerimiz için utanmadık veya karşımızdakilere karşı aymazlık içerisinde olmadık!



Şimdi, demokrasi ve insan hakları adına yapılan, hukuka ve yargıya saygı isteyen, ‘kayıt yok, şart yok, egemenlik milletin’ sloganıyla(!) ‘halka rağmen halk için’ naralar atanların utanmazlık ve aymazlıklarını alın vurun bizim suratlarımıza. Kimin neyi ve neleri hangi amaçları için kullandığı ayrımına varabilirseniz tabii!..



Kendimizi fasulye gibi nimetten sayışımıza verin bu umursayışlarımızı. Sonrasında ise kendi erdemlerinizi sıralayın yeri geldiğince… Sevgisiz ve yüreksiz kalmamacasına…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi