Emin Ali KALCIOĞLU

Emin Ali KALCIOĞLU

VERÇENİK DAĞCILIK / RİZE (1)

VERÇENİK DAĞCILIK / RİZE (1)

Kaz Dağları tırmanışını bu sütuna  yazdıktan sonra posta kutuma asağıdaki ileti geldi ve ben çok heyecanlandım, çünkü yazım Türkiye'nin diğer ucunda da ilgiyle okunmuş ve beğenilmişti.  Ayrıca Türkiye'nin diğer ucundan dagcılığa gönül verenlerle iletişim kurmuştum, oralardan tepki gelmişti.  Bu tam da istediğim bir şeydi.  Kaz Dağı tırmanışında önümde giden Rizeli dağcı bir dostun  “uy, kesuldum” ve “kar ayagumun altunda gacur gucur ediyu” deyişi çok hoşuma gitmiş, çok şirin ve yöresel bir şive olduğu için yazımda da bunu belirtmiştim.  Bu sözleri söyleyen kendisi olmasa dahi işte ismiyle, cismiyle, küçük bir sitemiyle bile olsa Rizeli Sayın Emin Ali Kalcıoğlu'nun dostluğumuzun baslangıcını oluşturan iletisi:


“Hocam yüreğine sağlık,  sonuna kadar okudum Kaz Dağları raporunuzu çok güzel yazmışsınız.  Bu yıl dördüncu kez Kaz Dağlarına tırmandım.  İyi ki bu güzel yazının konusu olan bu anlamlı tırmanışın içindeydim demeye başladım.  Diz kapaklarım hala çok ağrıyor.  Siz görmediniz belki ama ben hep önden iz açarak yürüdüm.  Çetin hocada arasıra yardım etti.


Taşların üzerinden yuvarlanan arkadaşın da yanına ilk koşan bendim, en son gelen de.  TDF görevlilerini isim olarak söylediniz,  ama Rizelilerin şu saf komik yanları olmasa hiç hatırlanmayacağız demek ki.  Siz bizi yeter ki hatırlayın, Hocam, biz daha ne komik laflar söyleriz.


 


Verçenik Dağcılık Kulubü Başkanı


TDF Eğitmeni


Emin Ali KALCIOĞLU / RİZE


Derhal karşılıklı yazışmalara başladık.  Bana aşağıdaki güzeller güzeli, hem  duygusal, hem akılcı, ve hem de bence tarihsel bir olayı da dile getiren yazısını gönderdi Emin Ali Bey.  Bu yazıda beni en çok duygulandıran Emin Ali Bey gibi dağcıların dağlara ve doğaya duyduğu “Sevda” ve Erzincan Valisi iken rahmetli Sayın Recep Yazıcıoğlu'nun hizmetlerinden en önemlilerinden birinin ve kendisini adeta efsane vali yapan sporuculuğunun ve spora kazandırdığı gençlerin hikayesinin anlatılmasıydı.  Bunu mutlaka Haber Kapısı okuyuculariyla paylaşmam gerekti. (VERÇENİK Kaçkar Dağları zirvelerinden biridir)


İşte Emin Ali Kalcıoğlu'nun kaleminden Rize'de yamaç paraşütünün baslangıcı ama aynı zamanda merhum Recep Yazıcıoğlu'nun bir çok genci doğa sporlarıyla tanıştırıp onları meslek sahibi etmesinin gerçek hikayesi:


(VDDK)


“VERÇENİK DAĞCILIK VE DOĞA SPORLARI KULÜBÜ(VDDK)'NÜN GÖKYÜZÜNE İZİNİ BIRAKMASI


Bu öyle bir sevda ki, her yürekte barınamaz.  Her yürekte var olamaz.  Büyüttüğün, başkalarının çoğalttığı bir sevda yaz.  Nereye yazmak istersen yaz, ama önce sökemeyeceğin yere yaz.  Senin, herkesin görebildiği yere.  Dağları, dağlara değil, yüreğindeki zirvelere yaz.


Bin bir umutla açılmış eller, sana ulaşmak ister.  Sen yücelerdesin, karışmak istersin sonsuzluğa. Yarınım gibisin, kimsenin bilmediği, senin yaşattığın.


Bir kanat taksam, konsam usulca omuzuna, anlatsam sessizliğimi.  Ne büyük haykırışım var.  Bakışlarım değer, iz bıraktığın yere.  Bu nasıl sevda, yakınında, senden uzakta.



İşte uzaklaştım, bir tek bakışlarını koydum göğsümdeki valizime. Ne verdiysen bana hepsi sende saklı kalsın.  Gün döner, bir cümlelik hikayen olur, anlatacağın bana.


Bulutlara karıştım,  kendimi zerreye dönüştürerek.  Ruhumu sana teslim ettim.  Çek perdelerini,  aydınlat yüzümü,  kaybet beni maviliklerinde.


Ne yere değecek kadar yakınım,  ne arşa değecek kadar uzağım, içimde var olduğundan beri. Seninle her yerdeyim. Özgürlük denen kavramda kayboluyorum.  Galiba ruhum o zaman bana kim olduğumu anlatacak.


Zaman aynı, mekân aynı. Yaşamak istediğimiz duygu aynı.  Bir önceki yılı yâd etmek. Gel gör ki notası bozulmuş bir şarkı karşılamakta bizi.  Görmek istediğim izler yok.


GÖKYÜZÜNÜN VE DOĞANIN RUHUMUZDA BULUŞMASI.


Nihayet üç haftadır küresel ısınmanın sonucu buzulların oluşmaması nedeniyle ertelediğimiz faaliyetimiz için büyük gün gelmişti. Dağcı arkadaşlarımızla buluşabilmek için buzullar olsa da olmasa da gidecektik.  Artık erteleyemezdik çünkü bu faaliyeti bir hafta ertelemek demek bir sonraki faaliyetleri de ertelemek demekti. 


Bugün 21 Şubat 2009 günlerden Pazar.


Merhum Dr. Mustafa DEVRİMSEL anısına düzenlediğimiz geleneksel GİRVELİK şelalesi buzul  tırmanışımızın 2ncisini  yapabilmek için sabah 8.00 gibi  hazırlıklarımızı tamamladık ve Rize'den düştük yollara. Saat 10.00 gibi kalaylı kazan Trabzon'a vardık.  Bir kaç malzeme almak için mağazaya daldık. Ben bir kafa lambası ve ATC aldım arkadaşlarımızdan bazıları alışveriş yaptılar.  Arabamız sıcak ve konforluydu.  Saat 11.00 gibi kalaylı kazan Trabzon'dan ayrıldık.



İlk molamızı Gümüşhane'de verdik. Bu esnada Gümüşhane'ye özgü cevizli küme pestil ve kurutulmuş kayısı, erik, elma ne varsa aldık.  Düştük yola.  Zigana dağını aştıktan sonra Köse dağına geldiğimizde hala kar yoktu, aksine yağmur yağıyordu.  Küresel ısınmanın sonuçlarını gözümüzün önüne seriyordu.  Bu kocaman sinsi canavarı fark edin, çok geç kalmadan önlem alın diye haykırıyordu duvağını isteyen gelin gibi dağlar tepeler.  Oysa geçtiğimiz yıl 17 Şubatta Köse Dağı  kar ve fırtına yüzünden kapalı idi.  Biz de Erzurum'dan  dolaşmak zorunda kalmıştık.



(Erzincan)


Bu yıl sanki aynı yere gitmiyorduk.  Şöyle bir etrafıma baktığımda okul bahçesinde top oynayan öğrenciler havanın bu durumundan hiç de şikâyetçi değildi. Yaşam, halkalardan oluşan zincirden ibarettir.  Ne zaman ki bu zincirin halkalarından biri zarar görür ve koparsa dengeler değişir.  Bu gidiş hiç de iyi bir gidiş değildi.  Başta yaşamımız , hem yeşil şehrimiz, hem de dünyamız için.  Kendi elimizle bir anlık rahatlık ve zevkimiz uğruna bütün bir yaşamımızı yok sayıyoruz.  Evet bunun adı küresel ısınma.  Dünyamızın dengesini değiştiren sinsi bir canavar.  Önce gözümüzü elimizden alıyor, sonrada bütün hayatımızı.  Mevsimler zamanında yaşanmalıydı.   Sonbahar yapraklarını sarartıp hüznü yüreğimize koymalı.  Kış korkutmalı sesiyle, kapatmalı kirli olan yüzeyimizi bembeyaz örtüsüyle.  Bahar  rengarenk çiçekler açtırmalı ruhumuzda, kaynatmalı kanımızı damarımızda.  Yaz yakmalı tenimizi,  kana kana tadına varmalıyız yaşamın tadına.  O zaman bir bütün oluruz yaşadığımız yerle, iklimle, doğayla.



 (dagda fazla kar yok)


Burada ekibimizi soğuk görünümün altında gizli sıcak ve gizemli misafirperver Erzincan Dağcılık Kulübü başkanı Öğr. Görevlisi, kıymetli hocamız, büyügümüz, Erzincan girişinde, yanında değerli dostumuz, Ezincan'dan Rize Su Urünleri Fakültesine gelen bu sayede kardeş kulübümüz EDKİK'ten VDDK'ya transfer olan,  kulübümüzün spor adına çok şey beklediği Tolga AKDEMİR kardeşimiz, Verçenik ve Erciyes zirvelerine beraber tırmandığımız Metin hoca ile birlikte karşıladı.



Yaklaşık beş saatlik yolculuktan sonra acıkmıştık. Hem acıkmıştık hem de meşhur Erzincan yaprak dönerini tatmak için sabırsızlanıyorduk.  Bunun için her zaman  uğradığımız dönerciye gittik.  Ne de olsa her gittiğimiz yer gibi burada da bir namımız vardı VDDK sporcuları  olarak.


Biz kulüp olarak her gittiğimiz yere ayak izimizden ziyade güzel anıları ve dostlukları bırakırız arkamızı döndüğümüzde bir bakışla bile hatırlanmaktır amacımız.


 Büyük bir zevkle dönerimizi yedikten sonra saat 14:30 sıralarında Ekçi suları ziyaret ettik.  Olağanüstü bir şeydi çeşmelerden akan sıcak, soğuk, tatlı ve sodalı suların yan yana akması.


Bu esnada GİRLEVİK şelalesini düşünüyorduk.  Acaba buz tutmuş muydu?  Bütün düşüncemiz o kristal saray sütunlarını görmek ve onlarla birlikte dans etmekti.  Tarifi imkansız bir zevkti bu. 



Bir anda Yılmaz Hoca bir öneride bulundu.  “Eğer buz olmazsa biz de yamaç paraşütü yaparız,” dedi.  Önce tereddüt ettim, çünkü bu işi bilen kimse yoktu aramızda.  Bu spor dalına yabancıydık.  Birçok kere  gökyüzüne değmişti başımız ama ayağımız altında ulaşılmaz sandığımız zirveler vardı.   Şöyle bir düşündüm. Belki yeni bir spordu yamaç paraşütü bizim için.  Ama biz bir nevi uçuyorduk gökyüzünün eteklerinde dolaşarak.  Defalarca tatmıştık özgürlüğün tadını.  Şimdi neden olmasındı.  Tek farkı ayağımızı da özgür bırakmaktı.Ve bizim için bir ilkti bu.  Tabi ki biz VDDK  ilkleri yapan kulüp olarak bunu da denemeliydik ve Rize'mizi de bu sporla tanıştırmalıydık. 



(paraşüt)


Akşam oldu, gökyüzü perdelerini çekti, siyaha büründü her şey.  Sıcak ellerini çekti şehrin üzerinden.  Çırahane denilen mekâna doğru yol aldık.


 


(Çırahane)


Otantik bir görünümü vardı, kıyafetler yüzyıllık, etraftaki her şey doğaldi.  Bir anda bizleri yüzyıllar öncesine taşıdı.  Burada Erzincanlı TDF eğitmen arkadaşım Nurettin CAN karşıladı bizi  ve sarmaş dolaş kucaklaştıktan sonra güzel mekanın en güzel odalarından birine misafir olduk.  Çiğ köfte ve ayran ikramından sonra samimi sohbetler ettik bu arada yeni tanışacağımız yamaç paraşütü sporu hakkında bilgiler aldık.


Bu spor sadece Fethiye'ye mi özgüydü?  Rize'de yapılamaz mıydı?  O anda küçük yaşlardan beri kara lastiklerle dolaştığım tepeleri bir bir bir geçirdim gözümün önünden. Gözlerimi kapadım, dağ başından havalanmak Sahin tepesine uğramak oradan da İyidere'den Fındıklı'ya şöyle bir tur atmak, ruhumuzun temsilcisi Karadeniz'imizin üzerinden bir martı gibi süzülüp sahilimize ya da yüreğimizin attığı yere konmayı hayal ettim.  İnanılmaz bir şeydi.  İçim titredi düşününce.  Kıpır kıpır oldu ruhum.


 


(Rize'de paraşüt)


Neyzenlerin, sazın sözün ve fıkraların süslediği gece çok güzeldi.  Soğuk şehrin sıcakkanlı insanları ile Hırçın şehrin  kıpır kıpır insanlarının buluşmasında zaman nasıl geçmişti bilemedik. 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Emin Ali KALCIOĞLU Arşivi