Yargıç ve üslup
Bizim devlet ricalinin bir üslup sorunu var.
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksütü CNN Türkte dinlerken, insan, konuşanın koskoca bir yargıç olduğunu bilmese, buraya gelmeden önce bir iki tek parlattı herhalde diye düşünür.
Kendisiyle ilgili suç duyurusunda bulunulduğunu söyledikten sonra, suç duyurusunda bulunan Savcı hakkındaki görüşlerini açıklıyor yargıç:
Kalleş, sinsi.
Böylece, genellikle mahalle kahvelerinde duyulabilecek kelimeler de hukuk literatürümüze girmiş oluyor.
Anayasa Mahkemesinin yargıcı kendisini dinlediklerini de iddia ediyor.
Ergenekon iddianamesinin eklerine girip yargıçla ilgili resmî yazışmalara baktık.
Orada bulabildiğimiz belgelere göre yargıcı dinlememişler.
Yargıcın Ergenekon sanığı olan eşini, mahkeme kararıyla dinlemişler.
Yargıç, eşinin telefonundan konuştuğu zamanlarda dinlemeye takılmış.
Sonunda Ergenekon Savcısı Anayasa Mahkemesi Başkanına bir yazı yazıp, eşini dinlerken mahkeme yargıcının konuşmalarının da dinlemeye takıldığını söyleyip, o konuşmaları bir dosya halinde göndermiş.
Şimdi Anayasa Mahkemesi Başkanının elinde Paksütle ilgili bir dosya var.
O dosya ne olacak?
Paksüt o dosyayla ilgili işlemlerin hemen başlatılması gerektiği halde Anayasa Mahkemesi Başkanının hemen harekete geçmemesini eleştiriyor ve kendisinin nasıl yargılanacağını anlatıyor.
Beni 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılayamazlar diyor, ya Anayasa Mahkemesinde yargılayabilirler ya da Yargıtayda yargılayabilirler.
Kendisini izinsiz dinlettiği için Savcıya, işlemleri başlatmadığı için de Mahkeme Başkanına kızıyor.
İzinsiz dinleme kısmı bizim anlayabildiğimiz kadarıyla doğru değil, yargıç yasal olarak dinlenen bir telefondan konuşmuş sık sık.
Hemen kendisi hakkında işlemlerin başlamasını istemesini ise tam anlayamadık.
Paksütle ilgili bir suç duyurusunda bulunulduğu kamuoyuna yansımamıştı.
Mahkeme Başkanı belki de Savcının gönderdiği dosyayla ilgili bir işlem yapmaya gerek görmezdi.
Paksüt, dosyayı kamuoyuna duyurarak işlem yapılmasını talep ediyor.
Hukukun inceliklerine vakıf olmadığımız için bu talebin amacını kavrayamadık.
Mahkeme Başkanının yasal prosedüre uymayan bir tarzda işlem yapacağından çekinerek Başkanı yasal çizgiler içine mi davet etti?
Ya da Anayasa Mahkemesi hiç işlem yapmazsa Paksüt, Ergenekon davasının sanığını olarak
Silivride mi yargılanacak?
Ama söylediğine göre bu zaten mümkün değil.
Netice-i kelam, biz durumun hukuki ayrıntılarına nüfuz edemedik.
Sadece, Osman Paksütün adının Ergenekon Dosyasına girdiğini, bazı konuşmalarının kayda geçtiğini ve bu kayıtların Anayasa Mahkemesi Başkanına gönderilerek suç duyurusunda bulunulduğunu öğrendik.
Osman Paksüt, adı Ergenekon dosyasına giren ve hakkında suç duyurusunda bulunulan ilk yargıç oluyor böylece.
Biliyorsunuz, Osman Paksüt tuhaf maceraların içinden geçmişti.
Eşi Ergenekon sanığı.
Bir defasında da halen firarda olan bir başka Ergenekon sanığıyla aynı arabada giderken, arabalarının arkadan gelen bir polis aracı tarafından dinlendiğini iddia etmişti.
Bir de, Genelkurmay Başkanıyla, AKPyi kapatma davasının hemen öncesinde gizli bir görüşme yaptığını biz saptayıp yazmıştık.
Bir yüksek yargıç için biraz fazla karışık ilişkiler bunlar.
Şimdi ne olacak peki?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıçın bir açıklama yapması gerekiyor.
Savcının Paksüt hakkında kendisine gönderdiği dosya hakkında ne yaptı?
İşlem yaptı mı?
Yaptıysa, Paksütün konuşmalarından öğrendiğimiz yasalara göre bunu Paksütün kendisine bildirmesi lazım.
Niye bildirmedi?
İşlem yapmadıysa niye yapmadı?
Anayasa Mahkemesine gönderilen dosya hakkında yüksek yargı bir işlem yapmazsa, Ergenekon çetesiyle ilgili davanın savcısı bu konuda ne yapacak?
Bir şey yapma yetkisi yoksa Paksüt meselesi böyle kapanıp gidecek mi?
Türkiyede yargı bir türlü berraklaşıp şeffaflaşamıyor.
Ne olup bittiğini kendi içinde saklıyor.
Ve, yargıyla ilgili sorular biriktikçe birikiyor.
Paksüt de, ilişkileriyle, konuşmalarıyla, gizli buluşmalarıyla üstünde soru işaretleri biriken bir yargıç.
Mahkeme Başkanı da Paksüt olayındaki davranışlarının nedenlerini açıklamazsa adını gölgeleyecek.
Bu insanlar Anayasa Mahkemesinin üyeleri, parti kapatabiliyorlar, canları isterse 367 saçmalığına imza atıp Parlamentonun iradesini kilitleyebiliyorlar, türban yasasında olduğu gibi hukuku zorlayarak kendilerini
Parlamentonun üstünde bir yere yerleştirebiliyorlar.
Gerekçesi yazılmadan bir kararı açıklamaları yasakken kararı açıklayabiliyorlar.
Sık sık kurum olarak suç işliyorlar anlayacağınız.
Şimdi de sıra bireysel suçlarına geldi anlaşılan.
Bu meselede kim haklı, kim haksız bilemiyoruz ama gördüğümüz kesif bir kirlilik.
Yargıçlar, bir başka hukukçu hakkında kalleş, sinsi diye konuşmaya başladıklarında, artık yargının külliyen bir denetim altına alınması gerek demektir.
Ya savcılar kalleş ya yargıçlar iftiracı çünkü.