Bu Ne Çelişki!

Bu Ne Çelişki!
Rize İl Sağlık Müdürlüğü Diyetisyeni Mustafa Çelik, son günlerde basında sıkça gördüğümüz Afrika'da açlıktan ölen insanlarla aç kalırım korkusuyla yemeklerin çöpe atıldığı Türkiye'deki çarpık ayrıntıyı yazdı. İşte Çelik'in o makalesi:

Dyt. Mustafa ÇELİK

BU NE ÇELİŞKİ!

Şu mübarek Ramazan ayında orucun en güzel faziletlerinden olsa gerek, düşüncelerimizde bir incelik, duyarlılık oluşmakta ve bunların arasında en önemlisi işim gereği (diyetisyen) üzerinde doğrudan yoğunlaştığım Afrika'da açlık varken bizim obeziteye açtığımız savaş.

Yemek bulamayan insanın yanında, çok yiyor diye yemeği önünden aldığımız insan portresi. Bunun  üzerine biraz müteala etmek gerekir bence. Evet hepimiz genel yayınlardan üzüntüyle karşıladığımız Afrika'daki açlıktan ölen insanları özellikle bu Ramazan ayında bir başka düşünüp, tasarruv etmekteyiz. Bunun nedeni oruç tutmanın manevi faziletlerinden olsa gerek ki başka zamanlarda bir yardım toplanacak olsa bu kadar duyarlılık olmayacaktı süphesiz. Hatta bir gecede sadece telefonla bağlanıp 4 saat içinde bir tv kanalından 25 milyon TL toplanılabiliyorsa bunun tarifi herhalde fen bilimleriyle açıklanacak gibi değil. Peki tüm bu güzelliklerin yanında anormallik dediğim şey nedir? Tabiî ki bu durumdaki duyarlılığı kalıcı bir çözümden uzaklaştıracak, açlık ve diyet arasındaki sosyal denge bozukluğudur.

Kısaca bir yanda açlıktan dolayı ölüme çok yakın olan insanlar, diğer taraftan fazla yeme sonucu oluşan obezite (şişmanlık) ile ölüme yakınlaşan insanlar. Burada obezitenin hangi tür rahatsızlıklara neden olduğu, aç kalma-obezite ilişkis nin bilimselliği veya ölüm prevalansının ne olduğu gibi bilimsel veriler vermekten çok, anlam üzerinde yoğunlaşmak istiyorum. Tabi ki bunları her türlü bilgi kaynağından bulup çıkarabilirsiniz.

Obez bireyin (hastalarım veya diyet yapanlar sakın alınmasın) diyetisyene gidip “ben nasıl az yiyebilirim?”, “Yemeği nasıl kesebilirim?”, “Nasıl kendimi tutabilirim?” gibi sorular sorunca, insanın aklına Afrikada'ki çocuklarında “biz nerden yemek bulabiliriz?” sorusunu sorduğu gelmez mi?

Mutlaka obez kişinin vücüt alışkanlıkları ve kandaki insülin, şeker veya demir, çinko gibi mineraller, yeme alışkanlıklarını kişinin istemediği ölçüde değiştirebiliyor. Doğru, ama ben asıl soruyu şimdi soruyorum. Ya fazla yeme hastası olan obez kişi o andan sonra Afrika'da yaşamak zorunda kalsaydı ne olurdu?  “Ben iyiki buradayım rahatça zayıflayabilirim, gözüme girecek yiyeceklerde yok nasıl olsa” mı derdi. Yoksa o anki sabırsızlığıyla baş edemeyip kendine zarar mı verirdi? Yada daha da ileri gidip cannibalizm (yamyamlık) olarak bilinen duruma mı düşerlerdi?  Hani  utbolcuları taşıyan uçak kazasında, yaşayanlar açlıktan ölmemek için ölenlerin etleri yediği bir film vardı ya.

Böyle bir durumu, açlığa alışkın bir Afrikalı yaşasaydı ne yapardı? Daha mı çok sabırlı olurdu acaba? Evet, bu sorun tabiî ki bu sorulara cevap aranarak çözülmeyecektir. Ama ben hastalarımın kolayca zayıflayabilmeleri için bazen çok inat ettikleri yada pazartesi diyetleri sendromu yaşadıkları zamanlarda bu düşünceleri sık sık akıllarına getirmelerinde bir yarar olduğunu düşünüyor ve yaptıkları diyetin de daha sağlıklı ve kalıcı sonuç verebileceği düşüncesindeyim.

mustafa-celik-diyetisyen-rize.jpg

Diyetisyen olarak bu durumu obezite ile savaşta motive edici bir unsur olarak kullanabiliriz ama en önemlisi burada psikolojik değil sosyolojik motivasyondur. Başta belki dikkat edeceğimiz ilk husus soframızı kurarken bunu hesaba katmaktır. Ailedeki üyelerin bu duyarlılıkta olmasını sağlamaktır ki israfı önlemek bunun başında gelir. Benim kesin olarak inandığım bir şey vardır ki ‘israf’ hem tokluktan öldürür, hem de açlıktan. Düşünün iftar için menü hazırlayacağız, açken markette yapacağımız alışverişin ne kadar abartılı olduğuna dikkat edin. Yada doymam korkusuyla fazla yapıp sonrada döktüğümüz yemekler. Hem karnımızı ve özellikle bedenimizi fazla doyurmakla kalmıyor, ihtiyaç fazlası yenilip yok olanlar ve dökülenlerde birilerinin açlıktan ölmesine neden oluyor. Ne garip bir çelişki?

Bir diğer çelişkide anorexia denilen modern çağ hastalığıdır. Bunu da yiyecek bol ama kilo alma korkusundan yemeyip kendine zarar veren gencecik kızlarda oluşan bir çeşit modernizm hastalığı olarak tanımlayabiliriz. Gariptir ki Afrika'daki aynı manzara bunda da görülür. Tek farkı yakınlarının görüntülerinden şekil kaygıları yüzünden tiksinen ve isteğe bağlı olarak zayıf kalan genç varlıklı kızlar, diğer yanda bulamadıkları için aynı duruma düşenler.

Dünyanın evrende duruş pozisyonunu duymuşsunuz yada okumuşsunuzdur. Ne hassas dengeler var dimi? Ne aşağı Ne yukarı, Ne fazla Ne eksik. Hayatımızda öyledir şüphesiz. Ama tek farkı yaradanın bu dengenin bazı ayar düğmelerini elimize vermesi. Dengeli ve düzenli beslenme ile kastedilen de budur. Şişmanlayacak ve başkalarını açlıktan öldürecek kadar yemek için yaşamak yerine, yaşamak için yemek.

Rize İl Sağlık Müdürlüğü Dyt. Mustafa Çelik