IMF bir ütopya mı?
Krizde miyiz yoksa krizden mi çıkıyoruz? Resmi rakamlar daha henüz yeni yeni krizi tescil ederken aslında piyasalar yeni bir dönemin rotasını çizecek karar aşamasında.
Güven endeksi Ocak ayında 5,6 puan artış yaşamış, ama yine Ocak ayında ihracatımızın yüzde 28 gerilediğini görüyoruz. Muhtemelen ithalattaki daralma oranı daha yüksek olacağından dış ticaret açığımızda muazzam gerilemeler sürecek.
Peki, ama dış ticaretin daralmasına sevinmeli miyiz yoksa üzülmeli miyiz? Elbette daralan bir ekonomik yapının istatistikî verileri ekonomik yapımız için olumlu bulunamaz. Ama unutmayalım ki dış ticaretteki daralma süreci de, geçmiş yılların korkulu rüyası haline getirilen cari açığı büyük oranda ortadan kaldırıyor.
20 milyar dolarlık cari açık iddiasına ek olarak 40 milyar doları aşan özel sektörün dış borç ödemeleri hesaplandığında IMF muhtaçlığımız gözler önüne seriliyor. Ama IMF ile de krizi mi aşacağız yoksa krizi mi derinleştireceğiz kimse bilmiyor.
Bugün IMF ihtiyacını doğuran ekonomik gerekçelerin nerede ise tamamının geçmiş IMF döneminde oluşmasını nasıl değerlendireceğiz. Örneğin bugün IMF ile disiplinli bütçeyi mi savunacağız; yoksa krizin şiddetini hafifletici bütçe açığına dayalı ekonomik politikalarını mı tercih edeceğiz.
Kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı öğrenmek için ekonomimizin kendi gerçeklerini gösterecek reel kur politikasına mı döneceğiz; yoksa IMF ile yine baskılı kur ile ertelenmiş sorunlar yumağını mı kabulleneceğiz.
Birkaç noktayı aktararak sizlere tekrarladığım bazı bilgileri bugünle karşılaştırarak vereceğim: Haziran 2006'da özel sektör dış borç stoku 106 milyar 272 milyon dolardır. Haziran 2008'de ise özel sektörün dış borcu 190 milyar 929 milyon dolara yükseliş yaşamış. Sadece İKİ yılda özel sektör dış borçlanma artışı yüzde 80. NEDEN?
Bugün bazı rakamlara bakarak "bizim şu sorunumuz var" kararları oldukça yanıltıcı sonuçlar veriyor. Önemli olan alınacak cesur kararların nasıl ve ne gibi sonuçlar oluşturabileceğini hesap etmekten geçiyor. Özel sektörü dış borç bataklığına kimlerin ne gibi kararları sürükledi de bugün yeniden IMF kapısından ayrılamıyoruz?
Aralık ayına ait resmi veriler önceki aylarla inanılmaz aşırı uç noktaları gösteriyor. Mesela kapasite kullanım oranı Kasım ayında yüzde 72,9 iken Aralık ayında 64,7'ye çökmüş. Beyaz eşya satışları keskin düşüşler yaşamış. O zaman neden piyasalar reel sektörün bu çöküşüne karşılık Aralık ayında iyimser hareketler sergilemiş.
Ortada ya bir davranış bozukluğu veya da gelecekle ilgili algılatılanla yaşanılanın büyük farklılığı var. Bu davranışsal farklılığı ille de IMF diyenlerde de görebiliyoruz. Kim neden her şartta kayıtsız şartsız IMF teslimiyetini savunur ki? Ben açıkçası bu kişilerin VATAN duygularını da çok farklı buluyorum.
Evet, şartlar uygunsa IMF ile bir anlaşma yapılabilir, ama bu anlaşma yapılırsa dahi eski hatalara düşmeyecek bir para politikası uygulamamız gerekiyor.
Evet, şartlar uygunsa IMF ile bir anlaşma yapılabilir, ama kur politikası ile enflasyonu kontrol etmekten vazgeçmeliyiz. Hatta artık enflasyondan korkmak değil enflasyon olduğunda sevinmemiz gerektiğini de şimdiden ilan etmeliyiz.
Tabuları yıkan krizde zıt kararlara ve zıt piyasa hareketlerine şimdiden hazır olalım.