'Saf çocuğu masum Anadolu'nun'

'Saf çocuğu masum Anadolu'nun'

Son günlerde okuduğum en güzel yazıyı Dünya gazetesinden Alaattin Aktaş kaleme almış: Yazının son bölümünü hiç değiştirmeden aynen aktarıyorum:

“Büyük devlet olmanın ölçüsü ne milli gelirinizin kaç milyar dolara ulaştığı, ne kişi başına gelirinizin ne olduğu, ne ihracatınızın düzeyi, ne kaç kilometre yol yaptığınız, ne şehirlerinizdeki metronun uzunluğu… Başına bir iş geldiğinde vatandaşınızın yanında olabiliyor, ona yardım edebiliyor, özetle vatandaşınızı yaşatabiliyor musunuz, siz ona bakın!”

Olaylara rakamsal yaklaşmanın verdiği acıyı son olarak BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının uğradığı kazada yaşadık. Acil servis kalitesi, hava taşımacılığında fiyatın yanında teknik teçhizat kalitesi, acil kurtarma müdahalesi ne durumda yeniden gördük.

Şimdi aklıma yine beklenen büyük İstanbul depremi geliyor. Allah korusun… Yoksa başka koruyan pek çıkmayacak…

Bu ülkede bazı taşlar, bazı direkler vardır ki yerleri doldurulmaz. Bir evi düşünün; odalarında rahat ve güvenle oturmanın dayanağı, kenarlarda pek görülmeyen direklerin sağlamlığına bağlıdır.

İşte öyle bir direkti Türkiye açısından Muhsin Yazıcıoğlu. Türkiye'nin ortalıkta pek fazla görülmeyeni olsa bile, gerçek direğiydi.

Dik duran direğiydi.

Sağlam duran direğiydi.

Saf ama güçlü direğiydi.

Anadolu'nun direğiydi.

Necip Fazıl Kısakürek'in Sakarya dizelerinde değindiği gibi “saf çocuğu masum Anadolu'nun” ta kendisiydi BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu.

Kendisi sağ iken temellerini attığı bu dik duruş, bu sağlam denge umarım kişisel varlığına bağlı değildir. Bedeni ile gidecek şeylerle pek uğraşmazdı çünkü. Onun mirası, varlığında da yokluğunda da yaşayacak değerler bütünüdür.

Bu kaza hepimize yine ders olsun. Ne kadar geride kaldığımızı gösteren bir kaza kurtarma operasyonu yaşadık. Nerede ise her adımı, her noktası “acaba aksi nasıl olurdu” görüşleri ile doldurulabiliyor.

Bu kaza Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk halkı olarak hepimizin sorumluluğunu taşıyor. İnsan kalitemizi, ilk yardım bilgilerimizi, ilk müdahale yeteneğimizi, ilk hareket yeteneğimizi… veya yeteneksizliklerimizi gözler önüne seriyor kaza.

Korkuyorum ki bu yapı ile İstanbul depremi tam bir felaket olur. İstanbul'u bir an önce yıkmak gerektiğini şimdi daha iyi anlıyoruz. Deprem belki öldürmeyebilir ama sonrası çok daha vahim olabilir.

İstanbul'u yıkalım,

Sağ kalalım,

Krizden çıkalım,

Türkiye'nin borçlarını da ödeyelim.

Bu öneriler listesi Ali Ağaoğlu'ndan geliyordu. Yıkıp yeniden yaparak hem sağlam, hem de ek kaynaklar oluşur diyor Ali Ağaoğlu. Ama en azından ilk yardımlara güvenmeyeceksek ön yapılara güvenmek zorunda olduğumuz görüyoruz bu kazalarla.

Bu kazalar bize eğitimin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Hepimizi, her alanda yeniden eğitime tutmamız gerektiğini görüyoruz ve anlıyoruz. Daha dün hangi acil durumda hangi telefonu arayacağımı ben dahi düşünebiliyordum.

Bu kazalar denetimin ne kadar önemli olduğunu bize yeniden hatırlatıyor. Özel sektörü kâr hırsı ile baş başa bırakırsak ülke olarak nasıl da çökebiliriz, değerlerimizi kaybedebiliriz görüyoruz. Zaten dünya da denetimsizlikten çökmedi mi? Devlet şekilsel değil her yönden her şeyi denetlemeyi sil baştan bir daha düşünmelidir.

Kaza bize ders olsun. Büyümeyi değil artık gelişmeyi tartışma zamanımız geldi. Rakamsal değil insansal değerlerimize artık bakalım. Eğitim reformumuz ne kadar önemliymiş görüyor muyuz?

Şimdi insan zamanı…

Bir reform da insan değerlerimizi artırmaya yönelik olsun. Şimdi başlarsak belki on, belki on beş yıl sonra meyvelerini toplayabiliriz.

Bugünkü kazalarımızın da temeli zaten ne zaman atılmış ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi