Bülent AKBULUT

Bülent AKBULUT

Akademik Eğitim

Akademik Eğitim

Norveçli bir eğitim uzmanıyla tanışmıştım. Yaklaşık iki yıl ülkemizdeki eğitim sistemiyle ilgili araştırmalar yapıyormuş. Kendisine sizce bizim ülkemizde eğitimde yapılan hata ne olabilir diye sordum. “Sizin diplomalarınız var, ama işi nasıl yapacağınızı bilmiyorsunuz dedi.” Sonra durup düşündüm. Kesinlikle haklıydı. Dört yıl eğitim fakültesinde okuyup mezun olduktan sonra, asıl işi çalışırken öğreneceksin dediler. Peki, o zaman; ben üniversitede dört yıl boyunca öğretmenliği öğrenmediysem bana ne öğrettiler?

Ülkemizde eğitimde yaşanan sorunları beş ana başlıkta toplayabiliriz. Ailelerden kaynaklanan sorunlar, eğitim yöneticilerinden kaynaklanan sorunlar, öğretmenlerden kaynaklanan sorunlar, öğretmen yetiştiren kurumlar dediğimiz üniversitedeki akademisyenlerden kaynaklanan sorunlar ve son olarak eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlar olarak sıralayabiliriz. Aile eğitimi noktasında inanılmaz derecede zayıf olduğumuzu düşünüyorum. Eğitimde en kritik nokta olan altı yaş evresine kadarki süreci birçok çocuk bu nedenle verimsiz geçiriyor. Bazen durup düşünüyorum sürekli olarak çocukları eğitmeye çalışacağımıza birazda aile eğitimlerine öncelik versek hiçte fena olmayacak. Âmâ burada şu noktayı da görmezden gelmememiz gerekiyor. Bu aileleri de öğretmenler yetiştirdi. Aslında bu sorun kısır bir döngüye dönüşmüş durumda. Kesinlikle burada sistemsel bir hata olduğuna inanıyorum. Çünkü bu öğretmenleri de yetiştiren akademisyenleri düşününce her seferinde kısır döngü sizi en başa getiriyor. Demek ki gerçekten eğitim sistemimizde giderilmesi gereken birçok hata var.

Öğretmen yetiştiren kurumların yeniden tasarlanması gerekiyor. Özellikle öğretmenlik meslek bilgisine yönelik derslerin içeriklerinin ve bu dersleri verecek olan öğretmenlerin seçiminin bir an önce işlevsel hale gelecek şekilde değiştirmeliyiz. Atalarımızın dediği gibi çıraklığını yapmadığımız bir işin ustalığını yapamayız. Eğitim fakültesini bitirip sınıf defterinin bile nasıl doldurulacağını öğrenmeden mezun olan bir öğretmenin, fakültede almış olduğu eğitim kesinlikle sorgulanmalıdır. Dört yıl emek verip dört yılın sonunda asıl mesleği çalışarak öğreneceksem; kimse kusura bakmasın o üniversitede verilen eğitimden bu ülkeye fayda gelmez. Üzülerek belirtmek istiyorum ki maalesef birçok üniversitede durum çokta farklı değil. Mesleğe yeni atanan bir sınıf öğretmeni arkadaşımıza okulda danışmalık yapıyordum. Hocam bu yıl birinci sınıf okutacağım ama üniversitede doğru dürüst bir okuma yazma eğitimi dersi almadık, lütfen bana yardımcı olur musunuz diyorsa, o dersi veren hocanın ahvaline ne demek gerekir. Eğer hocada sorun yoksa sorun öğrencideyse; öğrenmeden bir dersten geçmesine izin veren eğitim sistemini ne yapacağız? Bu iş Nasrettin Hoca fıkralarına benziyor. Ciğeri kedi yediyse, kedi nerde diye insanın sorası geliyor?

Birazda kendimden örnek vermek istiyorum. Yarım dönem haftada dört saatten fen öğretimi dersi aldık. Dört saatin iki saati teori, kalan iki saat ise uygulamaydı. Ortalama bu dönemden altmış dört saat ders gördük. 5E kuramı olarak ifade edilen, fen öğretimindeki bir öğretim metodunu bu altmış dört saat boyunca stand up gösteri şeklinde bizle, kendisiyle ve eğitimle dalga geçer gibi dinledik durduk. Aynı mantıkta yapılan bir sınavla kavramları ezberleyerek geçtik. Yıllar sonra öğretmenlik yaparken etkinlik kitabında bu 5E kuramıyla karşılaşınca ne yapacağımı bilemedim. İnternet üzerinden araştırma yaparak 5E kuramını öğrenmeye çalıştım. Öğrenince de bu dersi almış olduğum hocayı Allah’a havale ettim.

On yıl sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra idarecilik yapmaya başladım. Sınıf yönetimi konusunda inanılmaz derecede sorun yaşayan bir öğretmenimiz benden yardım istedi. Laf arasında dayanamayıp sordum hocam fakültede sınıf yönetimi dersi almadınız mı? Öğretmen arkadaşımızın verdiği cevap oldukça manidardı. Hocam sınıf yönetimi dersini kimya hocamızdan aldık. Kendisi de bu dersi ilk defa veriyormuş. Peki, daha önce öğretmenlik yapmış mı diye sorudum hemen. Sizce cevap ne olabilir. Fıkralardaki Temelin dediği gibi, hata yapıp yapıp suçu hep Şeytana atıyoruz. Allah aşkına öğretmenlik yapmamış bir kişi sınıf yönetimi dersi verebilir mi? Verenler ben sınıf yönetimi uzmanıyım diyor. Arkadaşım sen sınıf yönetimi uzmanıysan hele şu sınıfa bir gir de marifetlerini görelim. Mutfağa girmeden aşçı olamazsınız. Ama bizim ülkemizde yemek kitabı yazabilirsiniz. Çünkü siz teorik bilgide uzmansınız. Sınıf yönetimi uygulama yapmadan kitaptan öğrenilemez. Öğrenirseniz işte şimdi ülkemizdeki gibi olur. Öğrenciler öğretmenle ders içerisinde alay ederler. Bu durum karşısında da bütün eğitimciler suçu birbirlerine atarlar.

Buna benzer yüzlerce örnek bulabiliriz. Eminim şuan zihninizde üniversite ya da öğrencilik yıllarınız canlanmıştır. Mutlaka sizin de olumsuz bir anınız vardır. Hani şu sürekli eğitimde olumlu örnekler verdiğimiz ülkeler varya; işte o ülkelerde öğretmenlik yapmamış kişiler üniversitelerde öğretmenlik meslek derslerini okutamıyorlar. Acaba biz mi çok akıllıyız yoksa onlar mı işi bilmiyor, varın kararı siz verin. Bir devletin kalkınabilmesi için eğitim sistemiyle o ülkeye hizmet edecek nitelikli insan gücünü yetiştirmesi gerekir. Mevcut sistemle bu ülkenin bir arpa boyu yol alabileceğini düşünmüyorum. Bütün olumsuzluklara rağmen ülke olarak birçok noktada mücadele edebiliyorsak; gerçekten millet olarak yetenekli olduğumuzun bir delilidir. Birde bu yeteneklerin doğru eğitim faaliyetleriyle desteklendiğini düşünür müsünüz?

Yapılan bazı çalışmaların kasıtlı olduğu kanaatindeyim. Birileri eğitimde ilerlemememiz için resmen bu ülkeye el fireni vazifesi görecek bir eğitim sistemi oluşturmuş durumda. Bu sistem yeni üretilmemiş. Bu sistem köy enstitülerinin kapatılmasından sonra yeniden kurrmacı anlayıştaki eğitimimizi bir anda esasici eğitim felsefine dönüştürmüştü.2005 yılında yapılan düzenlemeyle esasici anlayışı ilerlemeci eğitim felsefesi haline getirdik. Âmâ bu değişiklik sadece sözde kaldı.2005 yılından önce görev yapan öğretmenlerimiz esasici yani geleneksel, ezbere dayalı eğitim anlayışıyla yetiştirilmişlerdi. Haliyle yine bu anlayışla öğrencilerini yetiştirdiler. Değişim tabandan gelmezse faydalı olmaz. Eğitimde yapılan çalışmaların meyveleri ilerleyen yıllarda olgunlaşır. Bu öğretmenleri yetiştiren birçok akademisyen halen görevlerinin başındadır. Eminim ki eğitim anlayışlarında zerrece bir farklılık olmamıştır. Bizim sözde değil, gerçek anlamda eğitimde bir devrime ihtiyacımız bulunmaktadır. Eğitimcilerimizin hayat boyu öğrenmeyi benimsemeleri gerekiyor. En önemlisi de eğitimle ilgili kararları eğitimciler almalıdır. Sonuç olarak; üniversitelerde verilen eğitim teoriden sıyrılarak, günlük hayatta kullanılabilir uygulamalara dayalı olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Bülent AKBULUT Arşivi